Ey Yolunu Kaybetmiş Seçmen!


Müjdeler olsun!

Popülist politikalar kurbanı seçmen sıfatıyla makûs talihin yine dönmedi!

Halka rüşvet mevsimi açıldı. Hayırsız olsun!

İlk rüşvet, emeklilikte yaşa takılanlar taifesinin.

EYT diye tabir edilenlerin mağduriyetleri giderilecekmiş.

Elbette arkası gelecektir. 3600 Ek gösterge de gündemde!

Bunları seçim rüşveti olarak vermeyi planlayan iktidar ola ki vermezse üzülme.

O zaman vaat eden muhalefete oy verir, günü kurtarırsın.

Ama memlekette hiçbir şey değişmez! Ne gam!

Şimdi isteme zamanı. İste isteyebildiğin kadar.

‘Kim ne veriyorsa beş lira fazlasını verecek‘ adamları ödüllendirelim!

Binaenaleyh şapkayı kaptırmam” diyen babamızın sünnetini yaşatalım!

Her aileye iki anahtar, bir ev bir araba! Hâlâ çok cazip bir rüşvet. Unutmadık!

Bu da rahmetli gazeteci Yavuz Gökmen’in “sarışın güzel kadın” diye adına kitap yazdığı Anamızın sünnetiydi!

Verelim oyumuzu/rüşvetimizi işimize bakalım.

Ne de olsa Hayrettin Hocamız zaruret halinde rüşvet vermek caizdir, demedi mi?

Siyasilerimiz din adamlarından icazet almadan rüşvet vermezler zaten. Dini bütün adamlardır!

Zira hırt seçmenlerin çoğu rüşvet almadan vermiyor oylarını!

Mecbur kalınca ne yapsın zorda kalmış siyasiler? Tam bir zaruret hali durumu.

Kapı gibi fetvamız var.

Dolaysıyla uydurduğumuz dinimize ve dinin yılmaz bekçisi diyanetimize uygun!

Gerçi büyük alimimize göre rüşvet verenler değil ama alanlar haram işlemiş oluyor!

Sen, yani rüşvet isteyen seçmen. Cehennemde yanacaksın!

Seçmen cehenneme, zaruret kurbanları cennete!

Olmaz öyle şey diye düşünme. Fetbazların, pardon fetvacıların yalancısıyım!

 

 

 

Ahlaksızlık

Ey yolunu kaybetmiş seçmen!

Biliniz ki, bu tür vaatler ahlaksızlıktır; bu tür vaatlere prim vermek daha büyük bir ahlaksızlıktır.

Bu toplumda anlamadan okunan, anlaşılmadan okunması hararetle teşvik edilen, hocalar vasıtasıyla ve onların tefsiriyle ancak anlaşılabileceği iddia edilen Allah’ın kitabında; “Gerçek şu ki Allah, bir toplumun maruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez.”(Rad 11)  buyruluyor.

Bu ayeti ihlal eden bir toplum iflah olmaz.

Kendimizi değiştirmeye yanaşmayacağız fakat politikacılarımızın ahlaklı, erdemli ve dürüst olmasını bekleyeceğiz öyle mi?

Yok öyle yağma!

Biz ne isek onlar da o!

Politikacılar kendilerini, içinde yaşadıkları topluma göre konumlanıyorlar. İçimizden çıktılar. Bizi çok iyi tanıdıkları için, mesela diyorlar ki; “yıllardır çıkarmadığım, “yaşa taktırdığım,” seçim zamanı “millete kaktırdığım” erken emekliği yasalaştırır, kaparım oyları!  Bir dört seneyi daha kurtarırım.

İyi mi?

Muhalefet ise altta kalmıyor elbet.

Onlar çıkarmazsa, yani “kaktırmazsa millete,” biz ne güne duruyoruz, biz kaktırırız!

3600 ek göstergeyi de biz yasalaştırırız.

Az mı geldi rüşvet?

Tüm muhtarlara birer özel kalem istihdam ederek işsizliğe de dâhiyane çözümler buluruz.

İktidara göre işsizlik ve ekonomik durum fevkaladenin fevkinde olmasa da iyi şartlarda seyrettiği için şimdilik bu konuda rüşvete ihtiyaç duymuyor görünüyorlar!

İyi mi?

Şaka gibi ama bütün bunlar gerçek.  Seç beğen al, birine oy ver.

Halbuki şaka gibi olan biziz!

 

Herkes Haklı

Bir taraf diktatör olacak, diğer taraf demokrasi şampiyonu!

Biz de inanacağız. Görevimiz inanmak!

Kimse sormayacak, ya arkadaş önümüzdeki seçimde iktidarı devralmaya hazırlanırken iktidardakini diktatör ilan etmek neyin nesi? Almış adam yetkiyi eline kullanıyor işte!

Yetkiyi biz vermedik mi?

Kendi siyasal partilerinde demokratik kuralları işletmeyenler topluma gerçek anlamda demokrasiyi nasıl getirecekler, diye sormayacağız nasıl olsa!

Antidemokratik uygulamaların varlığıyla, kâmil manada demokratik usul ve kaidelerin uygulanmaması, seçim zamanı değişmesi muhtemel iktidara bir fatura çıkaracak elbette.

Zira demokrasiye ve demokratik kurumlara zarar vermek, demokrasinin varlık sebebi sandık ortada olduğu müddetçe iktidarları yamultur!

Diktatör diyen diktatörlüğün, demokrasi diyen demokrasinin ne olduğunu bilmiyor.

Bir taraf yerli ve milli olacak diğer taraf yersiz ve milsiz!

Yerlilik ve millik iyi de, ahh o Londra mahkemeleri olmasa!

Halkını, yerli mahkemelere, iş adamlarını Londra mahkemelerine muhatap kılmak ne tür bir millilik iddiasıdır diye düşünmek caiz midir, bilmiyorum!

O zaman soralım Hayrettin hocamıza.  Ancak o çıkar böyle çetrefilli işlerin içinden!

Gerçi buna ben bile Hayrettin hocadan daha tutarlı fetva verebilirim.

Londra Mahkemeleri Caiz midir?

El cevap: Şayet mahkemelerinizde el’an FETÖ şüphesi sürüyorsa, ABD’de ikamet eden terörist başının şerrinden sakınmak gayesiyle gidilen Londra mahkemeleri daha yerli ve milli sayılır!

Nasıl beğendiniz mi?

Şaka bir yana, bu işler iyice bataklığa dönüştü.

Millilik bağlamında kavramların içi boşaltılıyor, her şey söyleniyor ve ne söylesen gidiyor.

HDP desteğini alamayacak gibi görünenler, karşı ittifakı PKK destekçisi ilan ediyor mesela!

HDP’nin oyunu almak için şöyle söyledin, böyle söyledin, aha da sen PKK’lısın diyor.

O kadar heyecanlanıyor ki, karşıt ittifaka yatak odasında zina halinde basmış muamelesi yapıyor.

Diğer ittifak; sen de çözüm süreci başlattın, Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkardın, asıl PKK’lı sensin iddiasında bulunuyor.

Ki bana göre çözüm süreci başlatmak değil, sürecin şartlarını hazırlayamamak ve bu süreci yönetememek yanlıştı!

Karşılıklı ithamlar havada uçuşuyor.

Bana sorarsınız her iki tarafın iddiasını da haklı buluyorum.

Haklısın! Sen de haklısın!

Nasreddin Hocanın yetiştiği topraklarda yetiştiğimiz belli olsun.

 

Neden Böyle?

Siyasette % 10 oy önemli elbette!

Boru değil bu % 10 oy!

Anahtar olmuş HDP!

İki ittifak da zaman ve zemine göre ürkek ürkek anahtara dokunuyor.

Sonra aha da yakaladım anahtara dokundun, hainsin iddiasında bulunuyor.

Ortalık hainden geçilmiyor!

HDP’ye oy veren % 10’un hangi saikle oy verdiğini kimse merak etmiyor.

Farkında olarak veya olmayarak ortadaki % 10 reyin sahibi PKK imiş gibi davranıyor.

PKK’yı yok edeceğim iradesi gösterdiğini zannedip, PKK’ya hayat öpücükleri sunuyor!

Kürt vatandaşlarımızın bölünmek istemediğini, etle tırnak gibi kaynaşmış Müslüman bir halkı bölmenin normalde mümkün olmadığını, bu coğrafyada emperyalist faaliyetleri için cirit atan başta ABD olmak üzere dış operasyonel güçleri etkisiz kılmadan PKK meselesini kimsenin çözemeyeceğini söylemiyor.

% 10’nu, 90’dan ayırıp radikalleştirerek, bölücü radikallere alan açtıklarının farkında değiller.

Halkı birbirine kışkırtan ve inciten söz ve fiilleri sorumsuzca sarf ediyorlar.

Bu sözlerim HDP’nin içinde bölünmekten yana olmayanlar yok anlamına da gelmiyor. Osman Baydemir’in yurtdışından verdiği son beyanatta Türkiye Cumhuriyeti  Devletini işgalci olarak tanımlaması bunlardan bazılarının ajandasını açık ediyor. Söylediğim HDP denilen siyasal yapının içinde birçok farklı anlayışı barındırdığı ve toptancı anlayışlarla değerlendirilmemesi gerektiği.

Tarih, sosyoloji, psikoloji bilmiyor, siyaset ve strateji bilmiyor ama koca koca laflar ediyorlar!

Yanlışları savunanları tarih ve sosyoloji tükürür!

Bu mu siyasi kültür ve donanım?

Bu mu ülkeye hizmet?

Gaflet mi desem ihanet mi? Yoksa ahmaklık mı?

Bu arada 80 küsur milyon vatandaş arada kalıyor ve bu hengâmede doğru ile yanlışı ayırt etmeye çalışıyor.

Birileri de çıkıp; “arkadaş, aklınızı mı kaçırdınız? Bu milletin yarısına tekabül eden kısmı milli değerlere karşı olmaz, olmaz! Bu milletin değil yarısı % 1-2’si bile PKK gibi bir terör örgütünü destekliyor olamaz. İnsanları irrite eden politik ithamlar topluma ve millet olma bilincine zarar veriyor, yapmayın etmeyin” demiyor.

Zira manipüle edilmiş, kamplaştırılmış, bireyselliği çalınmış feodal karakterli toplumda öbek öbek oy var!

Her şey 4 yılda bir iktidarı ve Cumhurbaşkanını belirleyecek oy için.

Öyle mi?

Oy/iktidar bize gelsin de isterse ülke yıkılsın tavrının akılla, mantıkla, insafla,  insanlıkla, dinle-diyanetle, milliyetçikle ilgisi var mı?

İlkel ideolojik dürtülerle rahatsız ettikleri insanlarımıza düşünme fırsatı vermeyerek ve suni gündemlerle duyguları harekete geçirmek suretiyle kışkırtarak sonuç alan her türlü siyasal anlayışı tarihe gömmeden ülkemize huzur yok.

 

Gerçek Sorunlar Gündem Olmuyor

Hiç kimse esası konuşmuyor ve esasa gelmiyor. Talinin talisi konularla gündemi işgal ediyorlar.

Örneğin, ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip siyasal organizasyonlar cehennem çukuruna dönüşmüş Milli Eğitimin sorunlarını neden gündem yapmıyor?

Dejenere olmuş YÖK üniversite sistemi niye gündeme getirilmiyor?

Bu alanı nasıl ıslah edeceğine dair neden kimsenin kayda değer bir sözü yok?

Eğitim konusunda devrim niteliğinde projeler neden ortaya koyulamıyor?

En büyük meselemiz budur.

Hukuka, adalet sistemine, tarım ve hayvancılık gibi çok ciddi  sorunlara hiç girmeyeyim!

Seçim sathı mailinde şöyle sözler duyacağız;

Şu kadar mazotu bedava vereceğim. Şu kadar gübreye destek vereceğim. Şu kadar öğrenciye kredi vereceğim veya onlar öğrenci kredisini 650 veriyorlar, az veriyorlar, ben 1000 vereceğim.  Fak-fun fon şu kadar yardım veriyor, ben daha fazla vereceğim.

Yağma Hasan’ın böreği ya! Babalarının kesesinden veriyorlarmış gibi verecekler.

Sanki millet dilenci, onlar da hali vakti yerinde hayırseverler.

Allah onlara veriyor da veriyor! Onlar da kullara!

Yardım kültürünün bile içine ettik maalesef!

İş ve istihdam alanları yaratamayanlar, halkı üretime sevk edemeyenler, üretimi yok ederek sadaka kültürüyle dilenciliğe alışmış bir toplum meydana getirdiler. Düzeni değiştirecek köklü ekonomik yapılanmalara gidilemedi. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olmaya devam etti.

İşin en vahim tarafı rızkını helal yoldan çalışarak temin etme bilinci olan insanı ortadan hep beraber kaldırdık. Şimdi o kadar zordayız ki, artık bu insan tipinin üretilmesi gerekiyor!

Aile yapıları, eğitim ve öğretim sistemi bu insanı üretmeye müsait mi?

Gerçek sorunlar siyasetçiler tarafından neden gündem yapılmıyor?

Zira halkın ne kendi gerçeklerine ne de gerçek ihtiyaçlarına dair bir fikri yok!

Dolayısıyla talebi de yok.

Aydınları olmayan, politika simsarları ve bu simsarlardan istifade eden, din adamları tarafından uyutulan ve bu nedenle yolunu ve yönünü kaybetmiş bir milletiz!

Millet olamayınca binbir türlü cemaat, tarikat, şirket, Alevi, Sünni, Türk, Kürt vb. olduk ama millet olamadık! Görünen köy budur.

Hayata mideden tutunmuş, basit menfaatlere tamah eder hale getirilmiş bir toplum olarak, üç kuruşa satın alına alına adı milli, içeriği bataklık olan eğitim politikalarıyla çocuklarının ve torunlarının istikbalini yok eden zombiler gibiyiz.

Köpeklerin motivasyonu kemiktir. İnsanların motivasyonu da kemik oldu mu, yandı gülüm keten helva!

Ona artık insan diyemezsiniz!

Motivasyonu değişmeyenin kendisi değişmez! İstese de değişemez!

Zira zihinsel kodları değişmeyince akli melekelerini de zamanla yitirir. Analitik düşünemediği için her türlü sonucu kaçınılmaz bir kader olarak görmeye başlar.

Aynı şeyleri yapar, aynı sonuçlarla karşılaşır.

Motivasyonu menfaat olduğu için aynı şekilde davranmaktan nefsani olarak kaçınamaz.

Önümüzdeki ay maaşım kaç lira olacak derdindeki canlı türü;

Ben nerede yanlış yapıyorum?

Bu ülkede herkes insanca nasıl yaşayabilir?

Açlığı ve fukaralığı ortadan kaldırmak için bana düşen görev nedir?

Adalet sistemimiz neden çöktü ve işlemiyor?

Toplum olarak biz neden birbirimizi anlamıyoruz?

Benzeri soruları sormaya ve düşünmeye başladığı gün insanlaşacak ve çözüm istikametinde ilerlemeye başlayacaktır. Aksi takdirde popülizme ve karın tokluğuna çalışmaya devam.

Mutluluklarını başkalarının bedbahtlığı ve mahrumiyetleri üzerine kuran  firavun örneklerine  hizmete devam!

Bir toplum kendi durumunu değiştirmezse, onların durumlarını değiştirmem buyuruyor Rabbimiz.

İnsan eşek olunca semer vuran çok olur diyor atalar.

Demem o ki, biz eşeklikten vazgeçmeden toplumumuz değişmeyecek.

Demem o ki; 1946’dan bu yana 75 yıllık çok partili demokrasi tecrübesinde hep aynı delikten sokulmamız eşekliğin ta kendisidir.

Demem o ki; o delikteki yılan biziz!

İç ve dış düşmanlar sokmuyor, kendi kendimizi sokuyor ve zehirliyoruz.

Yoksa düşman ne ki,  biz ne düşmanlar gördük…


Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.