ŞAKA GİBİLER!


ali galip baltaogluBu makalede çeteleşmiş şantajcı basının menfaat ve karartma faaliyetlerini,  tespit ve ifşa çabalarımı bulacaksınız. Bu çeteleşmiş basın  örneklerini  yaşanmışlıklar üzerinden  kamuoyu ve sevgili okurlarla  paylaşma ihtiyacı hissettim.  

Son üç yıldır arkadaş hatırına bir siyasi kurumda çalıştım.  FETÖ’nün 15 Temmuz darbe teşebbüsünü ve sonrasını burada  yaşadım. Siyasetin ne denli kirlendiğini,  darbe sonrasında insanların nasıl aşağılık mahlûklar haline geldiğini bittecrübe gözlemledim. Sayısız tarihi olaya şahitlik ettim. Zavallı insanların korkularını kullanarak zenginleşen basın ve yayın kuruluşlarının, devlet içinde yuvalanmış eşkıya kılıklıların, yetkilerinin ve üniformalarının arkasına gizlenerek   iftira  ve şantaj gibi alçaklıklarına çok yakından şahit oldum.

Öyle ki, gözaltına alındığımda ve tutuklandığımda ordu kripto ve ankesörlü telefon operasyonu çerçevesinde gözaltına alındığım iftirasını basın organlarına yayanlar ve haber yaptıranlar; devlet kisvesine bürünmüş bir takım devlet görevlileri ve  beraber çalıştıkları  kirli basın   idi!  Haberleşme ve savunma haklarımı engelleyenler de devlet görevlileri idi.

Şöyle ki: Cezaevinden gönderdiğim ilk beş mektuptan dördüne el kondu! Hangi sebeple?  Suç isnat ettiğim bazı devlet görevlilerinin ismini

mektuplarımda söz konusu ettiğim için. İdare onların avukatlığı anlamında bir çok sebep uydurmuş ama  asıl  gerekçe çok vahim!    Mektuplarımın “örgüt içi haberleşme olduğu kanaatine” varmışlar!

Bana örgüt üyeliği isnat  etmekle kalmayıp,  mektubu gönderdiğim kişileri zımnen  FETÖ’cü ilan edenler kim?  Bir cezaevi müdürü ve  altında çalışan birkaç memur!  Kanaat suç değildi ne de olsa! Lekelenmeme hakkı diye bir hak tanımayan resmi insan hakları  ihlalcileriydi bunlar!

Tahliye olduktan sonra, suç işlediğini düşündüğüm  cezaevi müdürünün Uşak’ta  FETÖ toplantılarına ve sohbetlerine katıldığını, o günkü adıyla  paralel yapı  cemiyetlerinin müdavimi olduğunu  öğrendiğimde hiç şaşırmadım!

Şimdi müdürü yakaladım! Ezeyim mi?  Bu gerçekten hareketle,  üzerinde tepineyim mi? Nefsim istiyor doğrusu! Ama yapamam!

Onun gibi  vicdansız olamam zira yarın hesap günü var!  Allah’a hesabını veremeyeceğim işlere giremem.  Hakkına girmemek için ifade etmek zorundayım.  Memleketine tayin istiyormuş ve tayin mekanizmaları FETÖ’cülerin elindeymiş.  Gerçekte Fetöcü olmayıp sırf tayinimi yaptırayım diye de bu toplantılara gitmiş olabilirmiş! Bunu da söylediler  bilgi verenler!  Bana iftira içerikli raporunu da istemeden, sırf  amirleri öyle istedi diye tutmuş olabilirmiş !   Allah’tan korkmayıp amirlerinden korkmuş olabilirmiş! Bu da vicdan ve  ahlak sorunu!

Sonuç olarak, FETÖ’ye şu veya bu şekilde bulaşmış adamlarla devlet; FETÖ soruşturmalarını yürütüyor, cezaevlerini bu adamlara bekletiyor! Belki de devlet buna mahkum,   bilemiyorum!  Bu müdürün tayin edildiği Yozgat ilinde  soruşturma geçirdiğini duydum ama doğruluğunu araştırma zahmetine bile katlanmadım. FETÖ’yle  ilgili soruşturmalarda   karışıklığa yol açacak, masum insanları zan altında bırakacak fiilleri işleyenlerin hepsinin   FETÖ tezgahında yetişmesi  bir Türkiye gerçeğidir.  Başka türlüsü imkansızdır!  1995/2015 arasında tam yirmi yıl bu ülkenin bütün eğitim kurumlarında bu hain terör/istihbarat örgütünün tam hâkimiyeti söz konusudur. Yirmi yıl boyunca dershanelerden ve  eğitim kurumlarından  ülke çocuklarını  devşirdiler.   Sonuç olarak kendilerine verilen devlet görevlerine ihanet eden, düşman  mihraklardan emir ve talimat alan   insanlar devlet aygıtını felç etti. Bizce  sürpriz yoktu!  Zira felaket gelmeden önce yıllarca feryat ettik,  geliyor dedik, alnı secdeye gelen adamdan zarar gelmez dediler!  Halbuki secdeye giden alınların hangi ilahları için secdeye gittiği önemliydi!

Neyse,  hakkımda  fetöcü  belgesi  üretme teşebbüsünü de bu vesileyle cezaevinde görmüş oldum.  İftira ettikleri adam hakkında örgütlü olarak  delil uydurma ve bu delillerin kullanılması da bir FETÖ sünnetiydi!  Çok ocak söndürmüşlerdi böyle!   Cezaevinden yazdığım   mektuplarımda  görevi kötüye kullanan  bazı devlet görevlilerinin;   fetö ile münasebetleri ifade  ve deşifre edilmiş   diye mektuplarıma el koyarak, yazılarımın muhataplarına  ve  savunma vekilime ulaşmasını engelleyenleri  Anayasa Mahkemesinde dava ettim.     Temel  Anayasal haklardan, savunma ve adil yargılanma hakkımla beraber  haberleşme özgürlüğümü ihlal edenleri   devlet biliyor artık!   Daha önce iki kez adil yargılanma hakkı ihlalinden mahkum oldukları gibi, yıllar sonra muhtemelen yine mahkum olacaklardır.   Fakat Bade harab’ül Basra!

Doğrusu açtığım davaları kazanmak, kaybetmek  umurumda değil.  Ben haklı olduğumu biliyorum ve hakka dayanıyorum. Önemli olan bu! Benim umurumda olan sahipsizlerin bu düzende nasıl yaşayacağı? Elim kalem tutuyor; yazıyorum. Allah güç vermiş, kuvvet vermiş, mücadele ediyorum. Yazamayanlar sesini duyuramayanlar ne yapıyor? Güçsüzler bu düzende nasıl yaşayacak ve hakkını arayacak?

Benim ve Uşak tv’nin sahibi Kazım ŞEN’in göz altına alınmasından sonra, “kripto fetöcüler oldukları  kesinleşti ” diye  haber yazan, kamu kurumu destekli basın kuruluşlarıydı.    Eski başkan CAHAN destekli, Uşak Belediyesi kasasından beslenen  tv ve haber linkleriydi.   Bu sözde  basın, eski belediye başkanının yok olmasıyla beraber Uşaktan yok oldu.   Bunlar  Anadolu Ajansı gibi  ulusal haber ajansını bile emellerine alet edebilecek kadar ileri gitme güç ve potansiyeline sahip, sözde basındı! Oralarda da abileri vardı netekim!

Şikayet,  ifşa ve ihbar  ettiğim halde hala ortaya çıkarılamayan (şimdilik) sorumlular, kerameti kendinden menkul haysiyet cellatları zannediyorlar ki, yaptıkları yanlarına kalacak. Zannediyorlar ki bu işlerden bir şeklide yırtarız.

Yırtamazlar! Yanlarına kalmaz!  Bilmiyorlar ki iftiracıların hasmı ve düşmanı Allah’tır! Kimsesizlerin kimsesi Allah’tır! Allah güçsüzlerin, sahipsizlerin makamsızların unvansızların  da Allah’ıdır ve nice makam ve unvan sahiplerini helak ettiği gibi onları da helak edecektir.  Rabbim nasip ederse hatıralar babında bu olayları kitaplaştıracağım.

Rahmetli  Necip Fazıl, bir muhatabına, “Sana alçak diyemem,  çünkü,  alçaklıkta bir seviye belirtir. Sen çukursun çukur” demişti.  Alçaklığın iltifat sayılacağı, çukur tiplerin en dip  örneklerini, belhum adal tipleri 12 Eylül sürecinde  gördüğümü zannediyordum.

Meğer hiçbir şey görmemişim!  28 Şubat Sürecinde  “12 Eylül ne ki; bir de bu devre bak”  dedi bana Yaradan! Hah, çukurda zirveyi şimdi bulduk,  dedim.

Meğer o dönemde bile bayağı “az” mışlar”!  15 Temmuz’dan sonra her alanda daha da fazlasını gördüm. Belediyede, üniversitede, adalet kurumlarında, emniyet kurumlarında her yerde varlar  bu tür insanlar. Belhum adal nedir ve nasıl olunurdan eşsiz örnekler sergilediler ve  sergiliyorlar!

Peki ne yapmak lazım? Sonucu ne olursa olsun bu adamları tarihe melunluklarıyla    geçirmek lazım.  Bugün ceza görmeyecek bile olsalar melun fiillerini not etmek  gerekiyor.  Tarih affetmez.  İşte ben, affı olmayan o deftere (tarihe) not düşme işini yapıyorum.

Bunlardan birçoğunun ahlaksızlıklarını zaten biliyordum.  Ama yaşanan süreçte  bunların içinde hiç akıllı adam olmadığını net olarak  gördüm.    Yanlışın ilanihaye sürüp gitmeyeceğini, yanlışın sürüp gitmemesi için birilerinin muhakkak çalışacağını, devlet içre bir devletin,  devlete sahip çıkacağını  bilmemek ahmaklığına duçar oldular.  Bu nedenle  onlar için yaşayarak öğrenmekten   başka çare kalmadı!    Ahlak buhranı geçiren toplumlarda Adalet topaldır,  varacağı yere geç varır; ama  muhakkak varır.

Bugün bu işlere  karışan bazı basın kuruluşlarının ve kişilerin ahlak ve namus timsali imiş gibi davrandığını üzüntüyle  müşahede ediyorum. Çok acıklı bir durum!

Bunlardan bir tanesinin “Temizeller” diye televizyon programı yaptığını   internette gördüm.  Ülkede temizlikten uzaktan yakından nasibini almamış çakallar; dürüstlükten,  temiz yönetimden dem vurarak program yapıyorlar. Türkiye gerçeği!

Halbuki kim bu adamlar?  Ülkedeki  FETÖ kaosundan faydalanarak birilerinden tehditle, şantajla para sızdırmaya çalışan; adına basın diyen bir çete! Son dönemde FETÖ karşıtlığını maddi kazanca  çevirmeye uğraşan ve  Nurettin VEREN’le beraber çalışan  çok kötü bir örnek.

İşin tafsilatını https://www.baltaoglu.net/93-guncel/221-nurettin-veren-gercegi.htmlNurettin VEREN Gerçeği!” başlıklı makalemde yazdım.   Her televizyon programında   boy gösteren gerçek bir fetö yetiştirmesi  örneği N. VEREN;  artık bu imkanını yitirmişse,  her yerde kolayca boy göstermiyorsa bu gerçeklerin tarafımızdan ifşa edilmesindendir.  Artık gerçek ve şantajcı kimliğiyle tanınıyor!   N. VEREN’in buna itirazı varsa kendisiyle  yargı önünde veya ulusal basın önünde  memnuniyetle tartışırım.  “Temizeller” adıyla   program yapan belhum adal basın; namus, dürüstlük sattı ve bunun hiçbir şekilde ortaya çıkmayacağını sandı! Şerlerinden emin olmak için insanların sineceklerini hesap ettiler.

15 Temmuz’un hemen öncesinde başladılar ve darbe teşebbüsü sonrasında     toplamda üç yıl boyunca devam eden süreçte; seçtikleri kurbanları   basını kullanarak   soydular.   Tehditle ve  şantajla para sızdırma faaliyetleri, halk içinde doğan korku ortamının da yardımıyla   çoğu zaman sonuç almalarını sağladı. Seçilen kurbanlar şantaja ve tehdide direndiyse,   kurbanların aleyhinde bazen ocak söndüren   programlar  yaptılar.

Yine 15 Temmuz öncesi ve sonrası süreçte   belhum adal basına  özgün bir örnek, sözde bir  gazeteci tanıdım. Süleyman ÖZIŞIK’tı onun adı!    2 Kasım 2016’da “Uşak’ta Neler Oluyor?” başlığı altında rektör Sait ÇELİK’in  FETÖ’cü olduğunu  iftiralar eşliğinde duyurmuştu. İddiaları külliyen yalandı. 3 Kasım 2016’da “Cahan Sevdalısı Özışık, Rektörün  Tutuklanmasını İstiyor Haydi Savcılar Göreve!”  başlıklı bir makale yazarak  iftiraları deşifre etmiş,  yalanlarını   paramparça etmiştim.

Benim yazımı sayın ÖZIŞIK değil, devrin belediye başkanı  Nurullah CAHAN şikayet etmişti. Yargı ise Sayın CAHAN’ın eşinin abla olduğu iddialarını;  CAHAN’ın da haklarını gözeterek ifade etmemi, CAHAN’ın kişilik haklarına aykırı bulup yazımı  kaldırtmıştı!

Halbuki o yazının doğrudan muhatabı ÖZIŞIK ve iftiralarıydı!  ÖZIŞIK’ın iftiralarını çürüten yazı, ÖZIŞIK tarafından şikayet edilmemişti!   ÖZIŞIK’a karşı yazılmış yazıyı Nurullah CAHAN şikayet etmiş ve kaldırtmış olması bizim için yeteri kadar göz açıcı ve İlgi çekiciydi! Organize işlerdi bu işler!

“ÖZIŞIK rektörün fetöcü olduğunu iddia  ettiği   yazısında o kadar ileri gitmişti ki;   “2001-2002 yıllarında FETÖ ile bağlantılı olanlardan hesap sorulurken rektör Sait ÇELİK’i kim, neden koruyor,” diye sorabilmişti.

FETÖ tespiti için,  2001 yılına gidilmesini isteyen bu  sözde gazeteci,  üç dört yıl öncesinde, yani   2012 Haziranında   FETO’yu eleştirenleri “salya akıtan köpekler, anıran eşekler, şeytanın bile kabul etmeyeceği tipler” olarak tasvir etmemişti sanki!

6 Temmuz 2012’de “ evde bardak kıran gelin suçu cemaatin üstüne atıyor” dememişti sanki!

28 Ocak 2013’te   AŞIKTI  sayın Özışık  FETO’ya!  Fethullah GÜLEN’in en yeni fotoğraflarını yayınlıyordu. Kendi tabiriyle “tablo gibi fotoğrafları” görmek isteyenlere link veriyordu.     Zira, FETO’nun resmine bakmalara doyamıyor, başkaları da baksın istiyordu!  Tablo gibiydi resimler, çok güzeldi! ÖZIŞIK öyle diyordu!

5 Eylül 2013’te “0DTÜ’de –dikkat cemaat var pankartı açanlara –dikkat kuduz köpek var- pankartı açılmalı NET!” diyen ÖZIŞIK değildi sanki!

Sanki yakın geçmişi fetöcülükle malul değildi ve tanımadığı bir rektörü birileriyle organize olarak  fetöcülükle suçluyor,  bazılarını 2001 yılına kadar yani 15 yıl öncesine  kadar  araştırırken bunu niye araştırmıyorsunuz diye feryat ediyordu 3 yıl öncesinin klinik fetöcüsü!

Bu gerçekler ışığında olaya bakan bizler;  sahtekarlık, riyakarlık ve münafıklık bu değilse nedir diye düşünmekten kendimizi alamıyorduk elbette!  Evi camdandı ve fakat önüne gelen eve taş sallıyordu! Ne yaptığını bilmiyordu. Galiba bu konuda organize hareket ettiği Uşak belediyesinden ciddi geliri vardı! Rant söz konusuydu! Belediye kaç kez programa getirdi Süleyman abiyi ve resmi ve gayri resmi kaç para verdi belli değil!

ÖZIŞIK rektör ÇELİK’i  sevmezdi zaten!   Neden? Kısaca anlatalım.

Rektör ÇELİK  14 Mart 2016 yılında Kudüs Rehberi Musa BİÇKİOĞLU’nu Marka Dersler etkinliği çerçevesinde Üniversiteye getirir. Bu faaliyetin çok önceden tanıtımları yapılmıştır. Fakat   ÖZIŞIK, Musa beyin yanına eklemlenir. Programa dahil olmak ister.  Programda konuşacak ve   2000/2500 TL civarında bir de fatura kesecektir   Rektör ÇELİK  tanıtımları yapılmış, önceden duyurulmuş böyle bir programa katılmasını uygun bulmaz. “Böyle bir programda Süleyman Bey hangi formasyonla konuşacak? Kudüsle ilgili bir hikayesi birikimi bilgisi söz konusu değilse ne konuşacak, ” der ve programa dahil etmez. Rektör ayrıca fazladan yapılacak böyle gereksiz  harcamalara  karşıdır

O akşam Uşak belediyesinde konuşan fakat  Üniversitede konuşturulmayan Süleyman Bey bu işe  çok kızar. Üstelik aynı rektör akademik şartları tutmayan yeğenini  üniversitede öğretim görevlisi olarak istihdam da  etmemiştir!  Öyleyse bu rektör  fetöcüdür veya fetöcü olmalıdır!

İntikam hareketi basittir. Azerbaycanlı öğrencinin harç parasını kendi hesabına aktardıktan sonra paraya çöken, öğrencinin savcılığa ve idareye şikayetinden sonra ödemek zorunda kalan, çakma büyük TÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ hatta ÜLKÜCÜ    şube Müdürü Sezayi DAŞDEMİR’in sağladığı bilgiler,   “Uşak’ta Neler Oluyor?” başlıklı  iftiraname yazsının kaynağı oluvermiştir.  ÖZIŞIK’ın kininin arka planı aslında bu kadar basit ve  çok açıktır.  DAŞDEMİR ve ÖZIŞIK aynı kumaşın ürünleri olduklarını sergilemişlerdir.

Biz bu gerçeklerin  çoğunu yazdık ama  maalesef maskeyi bir türlü indiremedik. Sonunda Fatih TEZCAN açıkça yazdı ve bir de video yaptı, bu kişinin özellikle belediyelerdeki şantaj  ve rant çarkını açıkladı.  Bu adam  “her gün ekranlardan namus satıyor, Ak Partiyi savunuyor” diye gerçekleri     ifşa etti.   ÖZIŞIK’ın belediyelerde nasıl 300-400 bin liraya karşılığı seminer yaptığını, bu konuda ikna edemediklerine FETÖ şantajını yaptıklarını,  kurban direnirse  FETÖ iftirası attıklarını  anlattı.

Fatih TEZCAN’ın iddiasını  araştırdık mı? Elbette araştırmadık!  Zira biz tecrübelerimizle sabit olan  bu gerçeği sadece TEZCAN’ın da ağzından işitmiş olduk.  Hatta Süleyman Bey,  TEZCAN hakkında yargıya giderse, bildiklerimizi yargıya anlatırız dedik.  Allah Rızasını kazanmak için doğruya şahitlik etmeye talip olduk!

Süreçte bu sözde gazeteciyi iyice tanıtıp tarihin özgün bir malzemesi haline getirdim. 9 Ekim 2017  “Cahan Sevdalısı Süleyman Özışık’a Açık Mektup” başlığıyla https://www.baltaoglu.net/93-guncel/200-cahan-sevdalisi-suleyman-ozisik-a-acik-mektup.html  20 Nisan 2019’da “Süleyman Özışık Ağlıyor Ben Gülüyorum Ve Diyorum Ki: Bunlar İyi Günleriniz.”  başlığıyla  https://www.baltaoglu.net/93-guncel/222-suleyman-ozisik-agliyor-ben-guluyorum-ve-diyorum-ki-bunlar-iyi-gunleriniz.html    gerçekleri ifşa ettim.

ÖZIŞIK  iki üç  gün önce  “Siz nasıl rezil olursunuz”  başlığıyla bir  makale yazmış. Başlığı gördüm, içeriği okumadım. Başlığı kime hitaben attığını    bilmiyor, bilmekte istemiyorum. Ama  kendisine  soruyorum, hakkınızda bu kadar gerçek ortada iken siz  nasıl rezil olursunuz?   Bu ülkede gazetecilik bu kadar ucuz mu? Rezilliğin dibini bulanlar başkalarına soruyor.   Siz Nasıl Rezil Olursunuz?

Allah Allah….!  Ya sabır, ya sabır…!

Şaka mısınız birader!


Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.