UŞAK ÜNİVERSİTESİ PERSONEL ŞUBE MÜDÜRÜ SEZAYİ DAŞDEMİR 15 TEMMUZ DARBE TEŞEBBÜSÜNDEN SONRA İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRÜ HÜSEYİN ÖZEN’E KİM İÇİN ve NEDEN PUSU KURDU?


Rektör Sait ÇELİK başına gelenleri ve kendisine hazırlanan kumpası 18 Bölüm halinde yer, zaman, belge, bilgi sunarak yayınladı ve tarihe mal etti. Sanıyorum yakın bir zamanda adli başvurularını da yapacak.

Yazı dizisini takip edenler bu inanılmaz olayları ve hukuk skandallarını büyük bir hayretle okumuş olmalılar. İşte bu ülkede hayatları karartmak bu kadar basit maalesef…

Nasıl Oluyor Bu İşler

Peki bütün bunlar nasıl oluyor? Önce şu gerçeği kabul edelim. Bu işler bazı kirli kamu görevlileri işin içinde olmadan asla yapılamaz. Bu kadar çok şeyi bu kadar farklı alanlarda organize olarak uygulamak için, çete tanımı içinde olmak gerekir! Örneğin bir güç memurluktan atılmak üzere olan Sezayi DAŞDEMİR’i tepe tepe kullanırken, aynı güç, ÇELİK tutuklandıktan hemen sonra  Uşak Üniversitesi rektör vekili Sayın DALKIRAN’a bu adamın aldığı disiplin cezalarını kaldırtıyor. Böylece memurluktan atılma durumuna gelmiş olan  adeta bir suç makinesi bir anda akça pakça yapılıyor! Zincirlerinden azat edilen DAŞDEMİR’i  bundan sonra kim tutsun?   Ne güzel memleket değil mi…!? Suç cenneti gibi!  Orta yerde bir çok olay ve kurgu var. Yine çok sayıda kişinin ve kamu görevlisinin isminin karıştığı örgütlü eylem ve işlemler var.

Hiç kimse masum değil, bilmedim görmedim duymadım diyemez. Bütün kör göze parmak yaşanan olaylara rağmen, o ilin en üst düzey yöneticileri ve güvenlikten sorumlu bürokratları biz bunlardan habersizdik diyebilir mi? Derlerse, onların bulundukları konum tartışılmaz mı?

Ocağına  incir ağacı dikilen Prof.Dr. Sait ÇELİK bütün bu olayları anlatılabilecek en açık şekliyle anlattı. Ve ilk defa o dönemlerde DAŞDEMİR denen kişiyle ilişkiye girmiş ve onu bilgi kaynağı olarak kullanmış devrin TEM,  bugünün emniyet Müdür yardımcısı bürokratı söz konusu etti. Bu bürokrat şikayet etmiş ve kendi isminin geçtiği yazıları kaldırtmış. Mesleki geleceğinden bahseden bürokrata endişelerinde hak veriyorum elbette. Ancak, dünde yaşananlar nedeniyle bugün şehrin üst düzey bürokratları ağır eleştirilerin hedefi oldu? Neden? Cevabı çok basit aslında! Bir güvenlik mensubu olarak,  FETÖ gibi  ülke için hayati önem arzeden bir olayın çözümlenmesi sürecinde ülkenin kaderini ve namusunu kendisine teslim ettiği bir terörle şube müdürünün, asla ilişkiye ve işbirliğine girmemesi gereken birisiyle çalışmaması gerekirdi. Dolayısıyla Sezayi’nin suç niteliğinde eylemleri ortaya çıktıkça  bununla çalışan kamu görevlilerinin ismi daha çok gündeme gelecektir.

DAŞDEMİR yanlış adamdır ve bir polis müdürü böyle bir adamdan bilgi alamaz!   Yok alır diyorsanız  sonuçları   işte böyle olur.  Bir polis müdürü birinci sınıfa ayrılacağım, benim mesleki geleceğimle oynuyorlar diyebilir elbette. Ancak savcı, hakim  veya polis müdürü  bir başkasının mesleğiyle, itibarıyla ve geleceğiyle oynamaması gerekir.  Herkesin burada kendine sorması gereken şudur. Ben bunlar yaşanırken neredeydim ve  sorumluluklarımı  yerine getirdim mi? Neleri  gördüğüm halde görmezden geldim sorularını sorması gerekir. Değil mi?  Yoksa ortaya çıkan sonucu herkesin birbirinin üstüne yüklemesi çok kolaydır ve hiçbir zaman gerçekleri ortaya koymaz.

Sen Neymişsin Be DAŞDEMİR 

DAŞDEMİR üniversitede tanınır. Yalanları saymakla bitmez.   Kişisel menfaatleri için yapmayacağı şey  yoktur. Bu konuda kendine acımadığı gibi çoluğuna çocuğuna da acımaz.   En utanılası işleri yapar sonra da bana kumpas kurdular  diye feryat eder. Bu  kişiyi tanımanız için eylemlerini ortaya koyacak,    KOM’da  benimle ilgili söylediği yalanları burada    irdeleyeceğim.

DAŞDEMİR,  bu konularda o kadar şımartılmıştır ki; rektör ÇELİK’e bunca yaptığından sonra   suç duyurusunda bulunarak veya dava açarak haklı konuma geldiğini düşünmektedir. Eski Rektör ÇELİK’in istediği de budur zaten. Herşey mahkemelerin önünde bir belgenlesin ve tartışılsın.  Şunu düşünmeden edemiyorum.  Sezayi’nin kişilik haklarına titizlenen mahkemeler keşke rektörün ve benim de kişilik haklarımıza  biraz titizlenseydiler. Bu haysiyet celladı  yargıda bize yaşatılanlar nedeniyle ilanihaye  şımartılacağı gerçeğine güvenmektedir!

Ona söyleyeceğim şudur? Yağma yok, her zaman hakikat kazanır Sezayi!  Geç de olsa kazanır.   Göreceğiz eşkıyanın cennet rüyası mı  hayatı okuyor,  yoksa Hakk’ı gözeten ve söyleyen hakikat ehlinin  dünyası mı?

DAŞDEMİR adlı müfteri,  KOM’daki   ifadesinde  bol bol benim hakkımda da  yalana, iftiraya ve desiseye başvurmuştur. Bu durumda bizim de  iddialarının gerçeğini yazma hakkımız doğmuştur.

Aslına bakarsanız Sezayi bütün bu eylemleri,  hem de benim üzerimden nasıl yaptı? Anlamıyorum.  Oysa beni iyi tanıyor olması lazımdı!   Bundan sonra  onun Uşak üniversitesine gelişinden itibaren eylemlerini yazacağım.  İlgi çekici bir geçmişi vardır   Onun üniversiteye geliş hikâyesi onun referansıdır. Kim getirdi, nereden getirdi, ne amaçla getirdi bilinmesi gerekiyor. Öncelikle şu kadarını bilin.  Üniversitede firavunluk yapan bazı zalimler onu kendilerine hizmet  edecek   gayesiyle getirmişti. Onu getiren zalimlerin  yemi ve  hedefi olduğunda  bana sığındı ve yollarımız kesişti. Kendisine maddi manevi çok yardım etmişliğim, iyiye güzele yöneltmek adına  çok  nasihat etmişliğim vardır.  Ancak,  hırsı ve ikbal perestliğininin tetiklediği kötü ahlakından vazgeçiremedim.  Bugünlere geldik nitekim.!

DAŞDEMİR KOM’da Destan Yazmış

DAŞDEMİR KOM’daki ifadesinde  destan yazmış. Kundağa sarıldığından bugüne hayat hikayesini anlatmış! Gerçekten tam bir haysiyet celladı! Sözlerinin  % 90’ı yalan dolan. Gerçeği   söylediği % 5 i’ de,    yalan yanlış başka senaryolara malzeme yapmış ve çarpıtarak yalan haline getirmiş.  Dolaysıyla   %  95’lik bir  yalan ve saptırma oranına  ulaşmış! Özellikle üniversitedeki bazı FETÖ’cülerin isimlerini zikrettiği kısımlar var ki toplam ifadenin % 5’i kadar olup   gerçek olan sözleri  bunlardır. Her nedense gerçeğe tekabül eden    ifadeleri de savcılık tarafından  ciddiye alınmamış görünmektedir!  Bu arada aynı Sezayi’nin eylem birliği içinde olduğu  bazı arkadaşların  FETÖ iltisaklarını örttüğü, onlara kefil olduğu da görülmektedir.

Ben Sezayi’ye Kumpas Kurmuşum.

Benimle ilgili ürettiği yalanlardan biri de  kendisine kumpas kurduğum iddialarını içeriyor.   Bu konuyu “SEZAYİ DAŞDEMİR’E NASIL KUMPAS KURDUM” başlığı altında yazacağım ki herkes işin   gerçeğini  öğrensin! Evet, Azeri  bir öğrencinin kayıt için Sezayi’nin şahsi hesabına gönderdiği   harç-kayıt  parasına çökecek ahlaktaki bir adamın yaptıklarını belgeleriyle ortaya koyacağım ki; bundan böyle bu adamın yanına hiçbir kamu görevlisiE-Û-ZÜ-BİL-LÂ-Hİ-Mİ-NEŞ-ŞEY-TÂ-NİR-RA-CÎM.” “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.”  Duasını etmeden  yaklaşmasın!

Sana iftira atıyorlar öyle mi Sezayi? Hiç utanmıyorsun!

15 Temmuzdan Sonra Sezayi DAŞDEMİR’i Kullanarak İstihbarat Şube  Müdürü Hüseyin ÖZEN’e Pusu Kurmuşlar!

KOM’da sayfalarca maval anlatan DAŞDEMİR’in ifadelerinin hepsini okumamıştım.  Sait ÇELİK’in yazı dizisinde kullanmak üzere  bilgi almak için bana sorduğu sorular üzerine 4 yıldır fark etmediğim bir gerçekle karşı karşıya geldim.  Ben bu kısmı nasıl kaçırmışım diye hayıflandım. Meğer,  bu müfteri, provokatör, KOM’daki, ifadesinde benim de ismimi alet ederek  devrin İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’e  bir PUSU kurmuş.  Kim adına ve ne için?

Evet  şerrinden Allah’a sığınmak gereken  bu  provokatör devletin içinde yuvalanmış, devletin yetkilerini kullanan ve benim kravatlı eşkıyalar diye tanımladığım birtakım insanlara dayanmış görünüyor.  Zira böyle bir şeyi kendi aklıyla, herhangi bir istihbarat gücü olmadan  kurgulayıp  o dönemde  görevdeki bir istihbarat müdürünü lekelemesi, mümkün değildir. Yüreği yetmez böyle ifadeler vermeye!  

Kolayca ortaya çıkacak bir yalanı söyleyebilmesi son derece abestir.  Neden söyleyebilmiştir?  Zira  yalanın ortaya çıkmasından da korkmuyor. Arkasının araştırılmayacağından emin! Amaç,  önemli bir mevkide bulunan  bir kamu görevlisi hakkında şaibe oluşturmak ve harcamak, sonrasında yerine güvenecekleri birisini getirtmek olmalıdır!  

Bu durum neden araştırılmamıştır, dönemin valisi ve emniyet müdüründen de  sorulmalıdır. Araştırılmamıştır, zira araştırılmış olsaydı bu adam emniyetin kapsından bir daha içeri sokulmaz ve hakkında yasal işlem başlatılırdı.  Bir ilin  emniyet müdürü emrindeki bir istihbarat şube müdürüne böyle bir iftira atılmasına ve müdürün lekelenmesine  neden göz yummuştur. Kötü düşünmeden böyle bir şeyi anlamlandırmak mümkün olmasa gerektir! 

Rektörün yazı dizisinin    18. Bölümünde de ifade edildiği üzere Sezayi DAŞDEMİR,  25 Temmuz 2016 tarihinde  KOM’da verdiği ifadesi, devrin İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’i hedef almış. Buyurun:

sezai dasdemir huseyin ozen ifade

Dikkatinizi çekmesi gereken yerleri kalın karakterler harfle belirttim.  İfadenin ilgili kısmında şunlar söyleniyor. İbretle okuyunuz?

“…Yukarıda  da  söylediğim gibi bu yabancı öğrencilerle ilgili görüşmeye Emniyetten terör Şubede Ayhan CEYLAN  ve Güvenlik Şube Müdürü Selahattin beyle görüştüm, akabinde 5-6 ay sonra  bunun sarayın uşaklarında duyulması bundan önce ise paralel yapı mensubu Osman Nafiz Kaya, üniversitede sosyal tesislerin bahçesinde bana, ”yabancı uyruklu öğrenciler hakkında tezvirat(dedikodu) yaptığımı bu konuda birçok akademisyenin  ekmeği ile oynadığımı, üniversitenin gelirlerine balta vurduğumu söyleyerek gidip emniyetçilerle oturan herkesi biz biliyoruz, bunlarla rektöre bir şey yapamazsınız, biz emniyetçilerle oturanların hepsini biliyoruz, şeklindeki, söyleminden  rektör hocanın her türlü bilgiye vakıf olduğunu ve yeri ve zamanı geldiğinde  bunların hesabını soracağız, odana girip çıkan emniyetçilere pek güvenme bu işleri bırak git işine gücüne bak, dedi.  Bu söylemlerden de emniyetin içinde de bu yapının faaliyetleri olduğunu ve rektöre bilgi geldiğini düşünüyorum, bu sebeple de emniyetten uzaklaştım. Hatta Ali Galip BALTAOĞLU Emniyetteki istihbarat şube Müdürünün akrabası olduğunu  her yerde ve ortamda söyleyerek  kendisi hakkında ve üniversite hakkında  bilgi verecekler bir nevi baskı kurduğunu biliyorum.”(Uşak Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü, 30/12/2016 tarih ve 42116170-32462-(22114). 2016/Sn:224 sayılı Soruşturma fezlekesinin   36. sayfası).

İfadeden ne anlıyoruz? Sezayi DAŞDEMİR emniyetten bilgi sızdığını anlamış. Bu dönemde hemen emniyetten uzaklaşmış! Bu bilgi sızma olayını teyit eden bir başka bilgisi daha varmış.  Şöyle ki; Ali Galip BALTAOĞLU’nun Emniyetteki istihbarat şube Müdürünün akrabası olduğunu,  her yerde ve ortamda söyleyerek  kendisi hakkında ve üniversite hakkında bilgi vereceklere bir nevi baskı kurduğunu biliyor…”muş.  Tabi burada üniversitede şube müdürü olan bir memurun, polisten bilgi sızdığını tespit etmesi ve bunun üzerine uzaklaştım demesinin ne manaya geldiğini bilenler biliyor!  Muhbir konumundaki bir adam muhbirlik yaptığı merkezden bilgi sızdığını tespit edip, uzaklaşıyor. Öyle bir kişilik ki, koskoca emniyet teşkilatından daha güvenilir!  Uşak İl Emniyet Müdürlüğü’nden bilgi sızdığını tespit edecek donanım da! Öyle mi?

4. Murat döneminin ünlü ayyaşı Bekri Mustafa’nın Ayasofya’ya imam olması gibi bir durum! Başka nasıl anlatılır bilmiyorum ki?

Bilgi sızdırdığı iddia edilen emniyet teşkilatında bu ifade resmileştiriliyor ve bu teşkilat bu ifadenin dibini delmiyor! Dönemin tüm güvenlik bürokratlarına ünlü komedyen Cem YILMAZ’ın sorduğu gibi soruyorum. Doktor bu ne?     

Gerçekten şaka gibi! Gülelim mi ağlayalım mı?

Atılan Pusuyu  Çözümledik.  

Son derece şeytani olup  vicdansızca uydurulan bu yalan herhangi bir yalan değildir.  Operasyona matuf ciddi bir PUSU’dur!  

Halbuki Sezayi  adlı müfteri KOM ifadesinde bu iddiayı yaptığında  ben Uşakta yaşamıyordum. Şubat ayı  ortalarında  görevlendirmeyle Antalya’ya gitmiştim. Uşak’tan ayrılalı altı ay olmuştu.  Antalya ilinde ikamet ediyordum.

15 Temmuz darbe girişimi  yaşandıktan 12 gün sonra Pusu için ortam müsait görülmüş ki;  Sezayi gitmiş 27 temmuzda ifade vermiş.  Bu müfterinin ifadesine göre ben aynı zamanda Uşak’taymışım meğer!  Uşak İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’in      akrabası olduğumu söyleyerek, şahsım ve   üniversite hakkında  bilgi vereceklere bir nevi baskı kurmuşum ve Sezayi bunu biliyormuş.

Vay be? Nereden biliyorsun Sezayi? Sen nasıl bir şeytana uydun da bu yalanları söyledin?   Bütün  bunlar ortaya çıkmaz mı sandın?

Hüseyin ÖZEN adlı istihbarat müdürüyle benim aramda nasıl bir irtibat kurmuşlar? Öncelikle bunu izah edeyim.

Ben üç göbek İstanbulluyum. 4. Göbekten atam (dedem)  Kütahya Emet’ten İstanbul’a göç etmiş.   Bunu çok yakın arkadaşlarım ve aile dostlarım dışında çok kimse  bilmez. Beni İstanbullu olarak bilirler.

Şahsen istihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN    kimdir, nedir bilmiyorum.  Uşak’ta yaşarken kendisini ne gördüm, ne duydum, ne de tanıdım. Bu ifadeye muttali olduktan sonra araştırdığımda ÖZEN’in  Kütahya ili  Emet ilçesinden olduğunu    öğrendim.

İnsan akrabasıyla bir telefon konuşması olsun yapmaz mı?   Hüseyin Beyle bir ortamda tanışsak ve  konuşsaydık. En azından hemşeri olma babından telefonlarımızı birbirimize alıp verseydik ki, olabilirdi. Son derece doğal ve insani bir şey olurdu. O zaman ne olacaktı? Benim telefon  rehberimde Hüseyin Bey’in ismi, belki de (HTS) kayıtlarımda birkaç kez hal hatır sormaya dair iletişim bilgileri olacaktı. O zaman Hüseyin Bey bu iftiralar üzerinde gerçekten somut bir olgu üzerinden lekelenecekti. 15 Temmuzdan sonra o hengâmede derdini Marko Paşaya anlatacak ve güce boyun eğmek zorunda kalacaktı. Belki de eğdi bilmiyorum.  Adamlar her şeyi hesap ederek kumpas kuruyorlar.

Bu kurgu bana FETÖ’cülerin kendilerine yer açmak için bazı önemli kadrolardaki kişilere kurdukları tuzakları ve  kumpas  soruşturmaları hatırlattı. Bir makama kimlerin aday olacağını biliyorlar ve  kendi adamları dışındaki bürokratlara, emniyet görevlilerine,  hakimlere, komutanlara, onları  lekeleyecek kimliği belirsiz  ihbarlar yaparak  haklarında  soruşturmalar açılmasını sağlıyorlar. Veya bazı  tanıklardan kurgu  ifadedeler alıp soruşturma konusu yapıyorlar. Söz konusu kadrolar da tertemiz FETÖ’cülere kalıyor!  Başı belaya sokulanlar kendini aklayana kadar en az 2-3   yıl geçiyor!  Atı alan  Üsküdarı geçiyor!

Onun için soruyorum.  Böyle  şeytanlıklara  nasıl  alet oldun Sezayi? Kimden aldın bu dersleri? Hocanın ismini deyiver hele!  FETO’dan  ders almışısın diyeceğim neredeyse! Gerçi son müttefiklerin içinde ifadelerinle temize çıkardığın FETO şüphelileri de yok değil.  Elbette bu  şeytani oyun   sadece Sezayi’ye ait  değil.    FETÖ’nün rahle-i tedrisinden geçmiş birileri var işin içinde! Düşünün benim  dedemin  memleketiyle  bu istihbarat  müdürünün memleketi arasındaki ayniyeti tespit ediyorlar.  Sonra da bu ifadeyi Sezayi’ye verdiriyorlar.

Hangi aile orta ortamında yetiştirildiniz bilmiyorum.  Bu  çukur düzey kişiler her kimse onlara duam şudur.   Allah (c.c) topunuzun  en kısa zamanda belasını  versin. Bed bir dua gibi görünen bu dua devlet ve millet için güzel bir duadır. Düşünürseniz anlarsınız!  Ne diyeyim başka.

İnce İşçilik Kumpas

Şimdi ince işçilik kumpası ve elde edilmek istenen neticeyi  aşama aşama görelim:

BİRİNCİ AŞAMA:

Uşak Terör Savcısı 2016 yılının Temmuz ayında, bu ifadeden üç dört gün önce  benim hakkımda FETÖ soruşturmasına başlatıyor.  Cumhuriyet Savcılığı’na gelen açık kimliği tespit edilemeyen   Ahmet BOZKURT adlı muhbirin ( Bu kimliği tespit edilmeyen muhbirin DAŞDEMİR ve ekibi olması kuvvetle muhtemeldir)  savcılık soruşturma dosyası açıyor. Tarih 23 Temmuz 2016 . Ben bir anda FETÖ şüphelisi oluveriyorum.

İKİNCİ AŞAMA:

Sezayi DAŞDEMİR bu ifadeyi KOM’da  25 Temmuz 2016 tarihinde veriyor. Devrin İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN’in dışarı, yani bana, yani hakkında soruşturma başlatılmış bir FETÖ şüphelisine, dolayısıyla üniversiteye,  bir bakıma hakkında Haziran ayından bu yana  FETÖ soruşturması yürütülen rektör Sair ÇELİK’e bilgi sızdırdığı,  imasında ve iddiasında bulunuyor.

ÜÇÜNCÜ AŞAMA:

Bu hesapta  rektör ÇELİK’e karşı operasyon hesabı olarak açılmış bir hesaptı.  Üniversite ile ilgili üretilen yalanlar bu hesap üzerinden yayılmıştı.   Sezayi’nin   gerçek dışı iddiaları bu hesapta aynıyla yayınlanmıştı. Bu hesabın gerçekte kimin üzerinde açıldığını bilmiyorum. Bu hesap kapatıldıktan sonra HASAN RIZA İLBEYLİ hesabını üzerinden bu tür alçaklıkları yürüttüler ki bu  hesap Sezayi’nin üzerinden açılmış ortak bir hesaptır. Hesabın Sezayi’nin adına olduğuna dair elimde kesin kanıtlarım var.

İşte ilk dönemde  BEŞTEPE adlı operasyon hesabında, Sezayi’nin  KOM’daki  ifadesinden  tam 14 gün sonra 13.08.2016  aşağıdaki twit atılmıştı: Bakınız:

bestepe ali galip gerçek fetoculer

Aynen şöyle diyordu Sezayi: Ali Galip Baltaoğlu gerçek FETÖCÜLER ortaya çıkmasın diye emniyet birimlerini yanıltıyor, araya suçsuz günahsız insanlar sokuluyor.

İSTENİLEN DÜZEYDE SONUÇ ALINAMADIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜM DÖRDÜNCÜ AŞAMA:

Şayet bu müdürle aramda herhangi bir telefon irtibatı ve benzeri bir ilişki  belgesi çıksaydı,  atılan pusu   tam anlamıyla    başarıya ulaşmış olacaktı!  Zira Sezayi’nin bu ifadesinden sonra  istihbarat müdürüyle benim aramda bir ilişki olduğu iddia edilecek, müdürün bilgi sızdırdığı doğru kabul edilecekti.  En azından büyük bir şüphe izhar edilecek, belki de müdürün o güne kadar gerçekleştirdiği      tüm istihbarat raporları da itibarsızlaştırılacaktı. Sonuçta göreviyle ilgili şaibeli bir müdür haline gelecekti.

Böylece bir nevi intikam da alınmış olacaktı. Peki neden. Bu müdür neden hedefe koymuş olabilirler! Aklıma enteresan şeyler geliyor. Örneğin bu müdür ikinci kez rektör atanması  sürecinde bir hakikatin ifadesi olarak  rektör Sait ÇELİK’in Paralel yapı ile  (FETÖ)  irtibat ve iltisakı yoktur raporu hazırlayıp üstlerine sunmuş olabilir mi?  Bu müdürün FETÖ iltisaklı raporu bilgisi verdiği ve bugün halen aktif konumda, hatta amir konumunda olan emniyet mensupları var mı? Var olabilir mi!  Şayet varsa  elan bunlar FETÖ ile mücadelede birimlerinde etkin noktalarda olabilir mi?  Zira www.usak.tv de yayınlanan bazı haberler bu şüphelerin gerçek olabileceği intibaı yaratıyor!  Yoksa üst düzey bir emniyet bürokratının  mesleğine kastedecek şekilde neden tuzak kurulsun?  Neden harcanmaya kalkılsın ki? Hem de FETÖ usulüyle!

İşte Kumpas Böyle Kuruluyor:

Gördünüz mü Emniyet İstihbarat Şube Müdürü’ne  hazırlanan tezgahı: Anlamayan resmi görevliler için tekrar edelim.

Önce :2016 Temmuz ayında  savcılık kayıtlarında resmen  fetö şüphelisi yapılan bir Ali Galip,

Sonra :  Sezayi’nin 25 Temmuz 2016 tarihli KOM ifadesinde,   Emniyetteki istihbarat şube Müdürünün akrabası olduğunu,  her yerde ve ortamda söyleyerek  kendisi hakkında ve üniversite hakkında  bilgi vereceklere bir nevi baskı kurduğunu bildiği,  bir  Ali Galip,

Son olarak:    gerçek FETÖCÜLER ortaya çıkmasın diye emniyet birimlerini yanıltan Ali Galip!

Nasıl yapıyor bunu Ali Galip? El cevap:   akrabası olduğunu söylediği emniyet istihbarat şube müdürü yoluyla! Öyle mi Sezayi?  Allah seni ve arkandaki kravatlı kravatsız her türlü şeytanı ve eşkıyayı bildiği gibi yapsın! Ne diyeyim. Nasıl bir Allahsızsın?   Ölmeyecek misin sen? Bu kadar kötülüğü o bünyede  nasıl taşıyorsun?

Sadece Ben Değil Herkes Tanıyor ve Biliyor! !  

Ülkücü olduğunu söyleyen ve yanlış işlere karışan kamu görevlileri nedeniyle  bir çok adamı da arkasından sürükleyen bu zat hakkında kim ne dediyse uzun süredir arşivimde topladım. Bunlardan bir örneği sunuyorum.

Uşak’ta  Sezayi kısa pantolonla top oynarken bu  davanın sıkıntısını ve  çilesini çekmiş bir ülkücü var.  Uşakta yaşayan bütün ülkücüler onu tanır  ve  siyasetle ilgilenen hemen herkes en azından onun  adını duymuştur.12 eylül rejiminde ağır işkencelerden geçmiş çilekeş bir insan!  İsmail AĞIR! Onun hayat hikâyesi birilerine göre doğru diğerine göre yanlış bulunabilir.  Gerçek olan şu ki, fikirleri için hayatını yok saymış, bir ömrü inançlarına vakfetmiş zor bir hayat yaşamıştır.    Bu tür insanlarla  karşılaştığımda çok ama çok üzülürüm. Bu üzüntünün ne olduğunu benim neslin ülkücülerinin duyarlı olanları çok iyi  bilir. Türkücülüğe terfi etmiş olanlar kemik kokusuyla bozuldular. Onlar bilmezler! Zira hissetmezler.

Ülkücü geçinen Sezayi, bizzat yönlendirdiği ve kendisi gibi müfteri olan eski MHP il  başkanı  KURUÇAY,  İsmail AĞIR’a da bulaşmış.   El yumruğu  yemeyen kendi yumruğunu balyoz zannedermiş ya!  İşte  o hesap. İçinde bulundukları teşkilat ortamından    edindikleri   güven nedeniyle adamın mekanını basmaya kalkmışlar. Duvara çarpıp geri dönmüşler!  İşte İsmail AĞIR’ın bu olayı  anlattığı sosyal medya paylaşımında Sezayi için aynen şöyle söylüyor:

Muhbir Sezayi kendi tivıtırından sahte bir isimle aleyhimde yazı yazdı. Sonra da yemin billah yapmadım dedi belgesi elimde. Başsavcı dahi benim görüşümüzü almadan bir şey yapmaz. Onları biz yönlendiriyoruz deyip kendine mit görüntüsü veren, ayda bir Bahçeliyi ziyaret edip fotoğraf çektiren, MHP  il başkanının danışmanı Sezayi efendi yine senaryoyu çizer, Utaş’a Fettahoğlu’na İsmail Ağır’ın adını toprağa gömeceğiz vaadinde bulunur….

Bu tespitlerden sonra Sezayi’nin aşağıdaki paylaşımlarına dikkat etmenizi isterim. bakınız.

sezai dasdemir mezariniz acik

sezai dasdemir t tipi sekiz kisilik kogus

sezai dasdemir adiniz tabeladan inecek

sezayi dasdemir tapeler

Mezarcı Sezayi!

Bilirim Sezayi mezarcıdır. Sever mezarları! Gömmeyi sever,  tabut çakmayı sever. Mesela önce yirmilik çivi çakar. Sonra kızar, çivileri kırklık beton çivisi yapar.  Müteahhit gibidir.    Kurdukları kumpası deşifre edenleri    T tipi Cezaevi   resimleri yayınlayarak tehdit eder. T tipi sekiz kişilik koğuşlarla tanıştırır ki hedefe koyduğu öğretim üyeleri de gidecekleri yeri bilsinler.!

Tekrar tekrar yazarız, tekrar tekrar tehdit eder. Tüm üniversite çalışanlarına adınız tabeladan inecek diye  ofislerin önündeki  tabela resimleri yayınlar.   İstediğimi içeri attırma gücüm var diye  bağırır. Her türlü numarayı yaparak güç devşirir.  Tapeleri yayınlayalım mı diye sorar. Vidanın yalama olması gibi tehdit yalaması olmuştur. Bütün bunları gerçek kimliğiyle resmi sitesinden yapar!))))  Kimse ona oğlum yapma böyle şeyler. Ayıp oluyor. Devlete çalışan adamlar böyle şarlatanlık içeren söylemlere tenezzül  etmez.  Böyle yaparak kendini küçük düşürme demez. Bundan olsa gerek konuşur da konuşur. Kırar geçirir ortalığı.

Sait ÇELİK’i tabuta koyup çivisini çakmıştı  oysa!  Beni de gömüyordu hadsiz. Tanrı rolüne girmişti adeta! Bu tipler   vicdansız oldukları  için insan gömmeyi tavuk gömmek zanneder. Soruşturmaları bunlar  yapar,  iddianameleri ve soruşturmaları bunlar bizzat takip eder, yönetir. Flaş diskler yayınlayarak  tehdit eder aklı sıra!

sezai dasdemir korkma agb

Korkmamamızı tavsiye ederek korkutmaya çalışır. Küçük aklıyla büyük arkasıyla övünür. O güvendiği arka patladığında, o arkanın devlet olmadığını öğrendiğinde arka mağduru olup ağlayacaktır. Arkada güç vehmetmenin felaketlerinden habersizdir. Zira Güç’ün mutlak sahibini bilmez, tanımaz! Arkasına güvenenin arkası patlar, Allah’a güvenenin  düşmanı patlar, Sezayi! Bu da benden sana özlü bir söz olarak hediye olsun. Yaz bir kenara!

Çakma Ülkücüye Ders Olsun.  

Ülkücüyüm diye ortalıkta dolaşan bu  tür adamlara  Türkücü demek, Türk Halk Musikisi  sanatına ve sanatçılarına büyük haksızlık olur. Okuma ve anlama  özürlü, his yoksunu  çok bilmiş çakma    ülkücülerin, ülkücü değil mafya özentisi ve hiçbir ahlaki ilke ve kriter tanımayanlar olduklarını gözlemleyen herkes bilir.  Bu cins  adamlar  tul-i emellerini dava kılıfı içinde saklarlar ve bu yolda   helak olurlar.  Sezayi’nin temsil ettiği  tipolojiler gerçek ülkücülerin kültür ortamını biraz olsun teneffüs etmiş olsaydı böyle mi olurdu?  Mesela  çok önemli bir devlet görevi yapan bir istihbarat Şube müdürüne pusu /kumpas kurmayı, İslam  ahlak ve faziletiyle nasıl bağdaştırabilirdi? Diyeceksiniz ki böyle bir derdi yok.  Böyle bir derdi yoksa bu adam  neyin ülkücüsüdür?

Hiç olmazsa bir Kutadgu Bilig okusaydın be Sezayi! Yusuf Has Hacip’ten Devlet nedir öğrenseydin keşke! Gerçekten ülkücü olup bu eserleri okuyup bu ahlakla ahlaklanabilseydin, Allah nedir, Kitap nedir, Devlet nedir bilirdin. Büyük,  küçük bilirdin!  Bunları okusaydın kendinin de yanındakilerin de   ülkücülükle zerre kadar alakası  olmadığını fark ederdin.

Yusuf Hâs Hâcip  Kutadgu Bilig Adlı eserinde  şöyle seslenir:  “Ey hâkim! Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın. Kanun ile ülke genişler ve dünya düzene girer, zulüm ile ülke eksilir ve dünya bozulur. Zalim zulmü ile birçok sarayları harap etmiş ve sonunda kendisi açlıktan ölmüştür.”

Yusuf Has Hacib’e göre : Bu İdeal devletin dayandığı kilit kavram ise adalettir. Devlet yönetiminde dikkat edilmesi gereken başlıca hususlar şunlardır:

  • Para ayarını temiz tutmalı
  • Halkı âdil kanunlarla idare etmeli ve kuvvetlinin zayıfı hüküm altına almasına meydan vermemeli
  • Haydutları ortadan kaldırmalı
  • Yolları açık ve emin tutmalı
  • Herkese mertebesine göre muamele etmeli

Geçmişten bugüne kıssadan hisse…

Devlet haram paraya bulaşmış adı FETÖ borsasında duyulanlarla iş tutamaz. Devlet kuvvetlinin  zayıfı ezmesine izin vermez.  Devlet haydutları ortadan kaldırır, yolları açık tutar. Dahası devlet, Sezayi gibilerin eylemlerini bildiği halde o seviyeye  inip muhatap olmaz.  Yoksa ona devlet demezler. Gereksiz güvene dayalı arka derler. Arkaların akıbetini tarihe bakıp öğrenin derim.

İsmail AĞIR; Sezayi için;  Başsavcı dahi benim görüşümüzü almadan bir şey yapmaz. Onları biz yönlendiriyoruz deyip kendine mit görüntüsü,” verdiğini yazmış. Kutagu Bilig kültür ve medeniyet dairesinin davacısı ve hatta  uzmanı bir hoca olarak  ben de diyorum ki;  Bu tip adamlardan, böyle bir ahlaktan ne polis ne MİT  olur!  Ben MİT’im diyorsa, bapucumuzun MİT’idir.    Devlet bu kadar hafife alınamaz ve küçültülemez.  Bu adamı şımartıp yol verenler bunun kendilerine ne büyük bela olduğunu bugün görmedilerse yarın görecekler!   Devlet, akılla, irfanla ve adaletle yönetilir.  

Anlamıyor ama Sezayi’ye bir kez daha söyleyeyim. Bizler “ya devlet başa ya kuzgun leşe” kültürünün çocuklarıdır.  Bizim neslimizin Hak olan davasından vazgeçmesi  mümkün değildir. Şöyle bir  kez   daha düşün Sezayi. Dört yıldır tehdit ediyorsunuz. Hiç engelleyebildiğiniz vaki oldu mu?  Her tehdidinizde sizleri tiye alıp ifşaatlara hız vermedim mi?    Daha beter konuları da yazarım da, devlet bizim devletimiz. Yıkılırsa hepimiz altında kalırız  endişemiz var. Bu nedenle sabrediyorum.  En kötü devlet devletsizlikten iyidir düşüncemiz, yani memleket davamız  senin gibi sorumsuz hareket etmemize  engel. Benim inançlarım için,  devlet ve millet davam için yapabileceklerimi tahayyül bile edemezsin Sezayi!   Bugüne kadar yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır.

BAHÇELİ ile ilişkine  gelince. Siyasetçiler senin gibi  adamlar tarafından zaman zaman kandırılabilirler. Beraber resim çektirip yayınlama güç devşirme işidir. Arkamda BAHÇELİ var demekle BAHÇELİ kimsenin arkasında olmaz.  O da öğrenir gerçekleri eninde sonunda! Yanlışın yanında hiçbir siyasetçi durmaz. Hele ülkesini seven bir siyasetçi asla durmaz. Yani  bu tiyatro ilanihaye sürmez. Bu işlerin faturası eninde sonunda herkesin önüne düşer.    Ayrıca e fatura döneminde yaşıyoruz. Değil mi Sezayi?

Kim bilir bu fatura  HASAN RIZA İLBEYLİ operasyon hesabının bağlı olduğu 05319…6 07 şahsi telefonuna düşer.

sezai dasdemir kisisel bilgileri doğrula twitter

Belki de   HASAN RIZA İLBEYLİ operasyon hesabının bağlı bulunduğu sezdasdemir@hotmail.com. e posta hesabına düşer. Kapattıydın değil mi bu hesabı Sezayi? Telefonunu da kapattın mı?

sezai dasdemir twitter sifre sifirla

Duydum ki rektör ÇELİK hakkında suç duyurusunda bulunup HASAN RIZA İLBEYLİ hesabı benim değil, üzerime kayıtlı böyle bir hesap yok demişsin. Yine yalan söylemişsin.    O hesap senin üzerine kayıtlı. Gerçi meşhur fıkradaki hocanın kızına yakıştığı gibi yakışıyor sana bu tutarsızlıklar.

Her şeyi öğrenmişsin Sezayi.  Öyle ki; bir şehrin  istihbarat  şube müdürüne pusu atmayı bile öğretmişler  sana! Fakat delikanlılığı bir türlü öğrenemedin. Bak bir de ülkücüyüm diyorsun!  Ülkücülük otopark basmaya gidip sıkıyı görünce başkanınla birlikte   konuşmaya gelmiştik, yanlış anlaşıldık mazeretleri arkasında  geri basmak değildi benim gençliğimde! Herkes aklı bileği ve çapı kadar söz söylerdi.  Büyük büyüklüğünü, küçük küçüklüğünü bilirdi. Hayatın içinde  değerler  kendini belli ederdi.   Sakın klavyenin şehvetini  delikanlılık sanmayasın. Klavyede başındayken damarlarındaki kan basıncı ile  otopark basmaya gittiğinde ve  otoparkın sahibi ile karşılaştığında  damarlarındaki kan basıncı  aynı değilse dikkat edeceksin. Delikanlı olup olmadığın kan basınçları arasındaki farktan belli olur!  Damarların sıkıyı gördüğünde kanını taşıyamıyorsa girmeyeceksin bu işlere.  Bu sebeple    bu kadar yalan ve dolanın içinde  delikanlı gibi davranamamanda fayda vardır. Sana şiddetle kimsesiz, bir başka deyişle arkasız Sezayi olmaya geçiş yapmanı tavsiye ederim.    İnandığın bir değer var mı merak ediyorum. Bu yaştan sonra nasıl değişirsin onu da  bilmiyorum.

Bundan böyle seni biraz tanıtacağım. Zamanı geldi.  Burada yazdıklarıma  kendi sosyal  medya hesabından cevap verip kendin söyleyip kendin oynama!  Kamunun önüne çık. 15 Temmuz sürecinde yaptığın gibi yap. Açık ol, delikanlı ol! Şehirde sana sitelerini açan haber yaptırdığın sitelerden yaz da, iddialarını görelim ve cevap verelim. Belgesiyle bilgisiyle.

Yayın Kaldırma Kararı Veren Sayın Mahkemeler

Bu arada Sezayi’nin ve bu kumpasın içinde şu veya bu sebeple olanların  kişilik haklarına hassasiyet gösteren saygıdeğer hakimlere de bir söz söylemek istiyorum. Kararlarını doğru bulabilirdim. Şayet aynı tür kararlar bizim içinde çıksaydı!  Gerek benim gerek rektör ÇELİK’in başvurularında İpe un serilmeseydi! Anlardım. Rektör ÇELİK’in bir polis müdürünün  başvurusuyla yazılarının kaldırılmasına yaptığı itirazdan bir pasaj bu duruma işaret etmektedir. Sonucunu AnayAsa mahkemesine götürecek olan Sait  ÇELİK  bakın neler söylüyor itirazında.   “Ne ironiktir ki, sayın Hakimliği’nizce başvurucunun kişilik hakların ve lekelenmeme hakkını ihlal ettiğim gerekçesiyle yayından çıkarılmasına karar verilen her iki yazıda da şahsımın kişilik hakkını ve lekelenmeme hakkını ayaklar altına alan kişi/kişilerden, hakkımı hukukumu korumayan mahkeme ve kurumlardan bahsedilmektedir. Bunlardan biri de 2015 ortalarında  TEM müdürü olan ve şu an Emniyet Müdür yardımcılığı yapan …………’dır. Kendisine ne iftira attım ne de kişilik haklarını ihlal ettim. Tam tersine bana iftira atılmasını sağlayan, lekeleyen, hayatımı karartanlar arasında yer alan bir kamu görevlisidir.”

“Bir rektör olarak içlerinde vali, başsavcı, belediye başkanı, emniyet amirleri bulunan birtakım kamu görevlilerinin kumpas tanımına uyan iş ve işlemleri ile FETÖ isnadıyla tutuklandım, mahkum edildim, 2.5 yıl hapis yattım. Nihayetinde Yargıtay kararı ile beraat ettim ve aklandım.  Tüm bu süreçte rol alan kişi ve kişiler hakkında hukuki süreç başlatmak üzere hazırlık yapmaktayım.  Yaşadığım büyük mağduriyeti anlatmak için yaklaşık 18 yazıdan oluşan iddianame niteliğinde bir yazı dizisi yayınladım. Yazdığım her şeyi somut bilgi ve belgelere dayanarak yazdım. Yaşadıklarımı, bildiklerimi yazdım. Bir emniyet teşkilatında neler olabildiğini, görevi suiistimal anlamına gelen neler yapılabileceğini kamuya mal ettim.

Şimdi sayın Uşak ……. Hakimliği her ne kadar kararına somut bir gerekçe yazma  zahmetine katlanmamışsa da benim yazdıklarımın yalan ve iftira olduğu kanısına varmış olacak ki sayın ………..’ın kişilik haklarının ve lekelenmeme hakkının ihlal edildiğine karar vermiş.   Kararına bir gerekçe dahi yazmayan Hakimlik hangi somut bilgi ve görünen gerçeklik ile benim yazdıklarımın yalan ve iftira olduğuna kanaat getirmiştir? Sayın Hakimliğiniz benim kişilik haklarım ve lekelenmeme hakkım konusunda ne düşünmektedir? Bu haklar her vatandaşın Anayasa ile güvence altına alınmış hakları mıdır? Yoksa görevdeki kamu görevlilerin karıştığı yanlış işlerin, yarattıkları mağduriyetlerin üzerinin örtülmesini sağlayan bir örtü müdür? İtirazım hakkında vereceğiniz kararın şahsım ve halen adaletten ümidini kesmemiş vatandaşlar için bu soruya bir cevap niteliğinde olacağını bilmelisiniz.

Hukuku benim gibi sade vatandaşlar için içinden çıkılmaz bir labirent haline getirenlere inat çıkmaya çalışacağımı, adaleti burada bulamazsak üst mahkemelerde arayacağımı bildirir, Anayasa ile güvence altına alınan basın ve ifade hürriyetini açıkça ihlal eden yayından çıkarma kararlarının ayrı ayrı kaldırılmasını talep ederim.”

Bir insana bu satırları yazdıran hak duygusunu tüm adalet mensuplarının düşünmesini dilerim.

İşin doğrusu bugün bizleri bir çoğu evladımız yaşındaki hakimler  yargılıyor.  Yaşıma  ve hocalık vasfıma  istinaden soruyorum. Sezayi’yi   deşifre eden yazıların kişilik haklarına aykırı görülerek kaldırılmasına karar verilmesi  ne kadar doğrudur?  Bir Anayasa Mahkemesi Kararında  “ Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri bağlamında yapılan şikâyetlerde ifade ve basın özgürlüklerine yönelik müdahalelerin varlığı hâlinde derece mahkemelerinin kararlarının müdahaleyi haklı kılacak “konuyla ilgili ve yeterli gerekçeler” içerip içermediğinin ve “sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığının” demokratik toplum düzeninin gerekleri açısından değerlendirilmesi gerekmektedir” Diyerek ihlal kararları verilmiştir.

Yargı mensuplarının iş yoğunluğunu biliyorum. Allah yardımcıları olsun. Ancak kişilik hakkı ihlali kararlarından hangi sözün, hangi cümlenin kişilik hakkı ihlali olduğunun gerekçelere  yazılması gerekemez mi?  Kişilik  hakkı ihlali yapıldığını iddia eden kişinin yazıya sebep olan fillerinin de değerIendirilmesi gerekmez mi? Sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir denge olup olmadığı gözetiliyor mu?

Biz sade vatandaşlar bunu karar metinlerinde göremiyoruz. Üniversitede Hukuka Giriş derslerine fiilen girmiş bir hoca olarak,  gerekçesiz karar olmaz diye biliyor ve öğretiyoruz.  Yanlış mı  biliyoruz? Dolaysıyla şaşırıyoruz.  Mahkeme kararlarında, yazılarımızdaki  hangi söz  veya cümle kişilik hakkı olarak görüldü, bunu bilmemiz gerekiyor. Bunu bilirsek daha sonraki yazılarımızda bunları gözetmek imkânımız olduğu gibi, yazımızı ıslah edip tekrar yayınlama imkanımız da olacak. Yani mahkeme kararları bizler içinde öğretici olmak durumundadır.  Aksi takdirde tam bir sansür düzeni oluşuyor. Bundan tüm demokratik düzen zarar görür ve görüyor.

Sizler de Tehlikedesiniz Görmüyor musunuz?

Ayrıca bu tür yazılara kaldırma kararı veren sayın mahkemenin saygıdeğer hakimleri bilsinler ki, bir gün kendilerinin de İstihbarat Şube Müdürü Hüseyin ÖZEN konumuna düşme ihtimali vardır!  Bi-t tecrübe sabittir!    Öyleyse siz de tehlikedesiniz!  Bunu anlamalısınız.   Bu nedenle soruyorum!   Bir pusu da size atılsa ki, yakın zamanda adli teşkilatta örnekleri  çok görüldü,  ne yapacaksınız? O zaman  sayın hakimlerimizin savcılarımızın  hakkını kim savunacak? Bu kumpasları kamuoyuna kim mal edecek? Böyle giderse bu yanlışları yazacak basın bulamamanız  ihtimali vardır ki, Allah korusun!  Sonuçları  tüm millet  ve devlet için  bir felaket olur. Biz bu tür yazılarla yargı mensupları dahil  işine haram karıştırmayan tüm kamu görevlilerinin hakkına sahip çıkıyoruz. Bunun bilinmesi  gerekir.

İşine haram karıştırmayan kamu görevlilerinin bu eleştirileri üzerine alınmamasını hassaten istirham ederim. Diğerlerinin üstüne alınmasından hiçbir mahzur yoktur. Hatta memnun olurum.  Onlar ellerinden geleni artlarına koymasınlar. Onlar pusu kurmaya devam etsinler. Ava giden avlanır elbet bir gün!

Uşak Şehrinde Sezayi’nin hikayesine KOM ifadeleri üzerinden devam edeceğiz.


Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.