ABİ DİYE HİTAP ETTİĞİ SAVCILARIN OPERASYONLARINI ÖNCEDEN BİLEN SÖZDE GAZETECİ NURULLAH ÇAVUŞOĞLU NASIL KULLANILDI


Kullanıldın Nurullah?

Daha doğrusu kendini kullandırdın Nurullah

Kimler kullandı? Nasıl kullandı?

Anlatayım.

Bunun için biraz geçmişe döneceğiz.

Sen  unutmuşsundur işlediğin suçları ama ben unutmadım. Dahası  belgeledim!

Sana da hatırlatmakta yarar var.

Unutmak ayıp değil ama hatırlamamak ayıp!

Abi Diye Hitap Ettiğin Savcı Sana Ne Demişti?

Bir yandan hafızanı tazelemeye öte yandan kahpeliğin tarihi yazmaya devam edelim Nurullah!

Gelelim rektörün gözaltına alındığı gün, büyük gazeteci havası atarken farkında olmadan yaptığın itiraflarına!

Hatırlıyor musun?  Rektör Sait ÇELİK gözaltına alındığı 22 Aralık 2016 akşamında  “Rektör Sait Çelik’in gözaltına alınması ne anlama geliyor, Soruşturmanın Seyrine Dair İpuçları başlığı altında sözde değerlendirmeler yapmış, aslında nasıl kullanıldığını anlatmıştın!

Bu röportajın bir itirafnamedir!

İnternette arayan herkes,  bu  videoya ulaşabilir. Doğru olmasaydı yani,  burada söylediklerin senin uydurman olsaydı Başsavcı vekili hemen müdahale eder sana mesaj atarak düzelttirirdi veya videoyu kaldırttırırdı! O video beş yıldır orada duruyor. Adı geçen veya atıfla kimliği ifade edilen sayın savcılar tarafından yalanlanmadı!

Ben de delil olarak bunun da aralarında bulunduğu bir dosyayı Uşak Cumhuriyet Başsavcılığına teslim ettim.

Delil orada, sözün burada Nurullah! Rektör alınmadan 3-4 ay önce(muhtemelen 15 Temmuz sonrasında) Başsavcı vekili, ÇAVUŞOĞLU’na gizli olan soruşturmayla ilgili bilgi vermiş meğer!

Allah Allah nasıl oluyor bu?

Anlatımına göre şöyle oluyor!

Söze “Soruşturmayı yürüten Başsavcı vekiliyle bir sohbetimiz oldu” cümlesiyle başlıyorsun büyük gazeteci Nurullah!

Hatırlandın mı?

Başsavcı vekiline, “Rektörün ve Belediye Başkanının FETÖ’cü olmayanları FETÖ’cü konumuna soktuğunu, bunun mağduriyet meydana getirdiğini” söylüyorsun.

Başsavcı vekili de “Bu çalışmaların bizle hiçbir ilgisi yok. Bu çalışmalar tamamen hedef saptırmaya yönelik çalışmalar, ben öyle görüyorum.” dedikten sonra Başsavcı vekili ile aranızda şöyle bir diyalog geçmiş!

BAŞSAVCI VEKİLİ “ Rektör de belediye başkanı da sıranın kendisine gelmesi endişesiyle böyle davranıyorlar.”

ÇAVUŞOĞLU;   “Peki ABİ o zaman kendi üzerlerini örtmek için bunu yapıyorlarsa bunun anlamı nedir?”

BAŞSAVCI VEKİLİ: “Bunun anlamı senin de anladığındır.”

ÇAVUŞOĞLU  “Ee o zaman ne olacak?

BAŞSAVCI VEKİLİ: İkisini de alacağım.

Çok net olarak böyle dedi diyorsun.

Yukarıdaki ifadeler birebir senin ağzından çıkan sözler canavar gazeteci Nurullah?

Anlaşılan o ki, savcı bey sana söylediği isimlerden sadece birini alacak ama ikisini de alacağına seni inandırmış!

Ketenpereye Geldin Nurullah

Bence uyandın! Uyandın ama çok geç uyandın.

İşin aslında olay şuydu:  Savcı, rektörü alacak,  beni de almayı tasarlıyor!

O Başsavcı Vekili, Ahmet BOZKURT sözde kimliği bilinmeyen ihbarla işlem başlatmış!  Belgesini önceki yazımda yayınladım. Tarih 23 Temmuz 2016.

Almayı tasarladıkları var, bir de almayacakları! Sıkı fıkı oldukları Nurullah CAHAN’ı kesin almayacak! Ama sana alacağım diyor.

Sayın savcı seni kuruyor ve sahaya sürüyor.

Havuç olarak da belediye başkanını sana karşıdan gösteriyor!

Halen yayında olan bu bomba röportajın söylediğiniz gibi gerçekten bomba olmuş!

Burada savcıların işlediği suçları ve seni nasıl kullandıklarını saf saf anlatıyorsun.

Anlayacağın senin, abi diye hitap ettiğin savcı veya savcılar seni kullanmış ve manipüle etmiş.  Rektörün başına gelenleri anlamadığını iddia edip anlatmaya kalkacağına, önce kendi başına geleni anla da izah et!

Sen ve senin gibiler yüzünden 2,5 sene zindanda yatan bir kişi hele akademisyense başına geleni çözmüştür, sen bu konuda hiç merak buyurma!

Gerçek şu: Önüne havuç  olarak Belediye Başkanı Nurullah CAHAN kondu. Bu yemle sana rektör ÇELİK ve benim aleyhime FETÖ’cü diye yayın yaptırdılar.

O günkü terör savcısının senin yanındaki uzantısını sen zaten biliyorsun.  Hani savcının odasında fink atan,  FETÖ şüphelisi olarak getirilen kendisinin de arkadaşı AKARBULUT’a

Ali Galip seni sattı. Rektör seni sattı, senin aleyhine ifade verdiler, sen de onları sat”  diyen, sizinle arkadaş olmaktan gurur duyduğunu söyleyen Volkan TURAN!

Yazının Kişilik Hakkı İddiasıyla Önüne Gidecek Sulh Hâkimi İçin Açıklama:

Uşak mahkemelerinde  Volkan TURAN iftiraya uğradığını söyleyip bazı yazıların erişimini engelleyebilme yetisine sahip! Bu sebeple Sayın Sulh Ceza Hâkimleri yazılarımı kaldırırken  bana bühtanda bulunabiliyorlar. Örneğin sayın hâkim son kararında yazılar güncel ve geçmişteki olayları irdeleyecek şekilde yazılmış olsa da, içeriğinde haberin dayanağını oluşturacak herhangi bir delil veya emareye yer verilmediği” gibi bir cümle kurmuş.  Anlaşılır gibi değil!

Ya ben yalan söylüyorum ya Volkan TURAN yalan söylüyor! Bu kararları yazabilen sauyın hakimlere sesleniyorum.  Elinizi vicdanınıza koyun da öyle söyleyin sayın hâkimler.  Sizce kim yalan söylüyor kim belgesiz konuşuyor?

Sonuç olarak karar cümlesine  haberin dayanağını oluşturacak   delil ve emareye rastlanmamıştır gibi  böyle bir hüküm cümlesi yazmanız doğru değil. Yazarsanız Rahmetli KARAKOÇ’un şiirinde tasvir ettiği soruları vatandaş olarak ben de size sorarım.

Mülkün temeliydi adalet hani?…
Bizim hak temelde saklı mı yani?
Çıkartıp ta versen kim olur mâni?
Yoksa hırsızlar mı çaldı hâkim beğ?

Evet sayın hakimler. Kişilik hakkı ihlali deyin onu bile  kabul ederim. Savcının ofisine girip bir şüpheliye iftiraya azmettirme çalışması yapan bir adamın kişiliği olduğu kabulünüz hukuka uygun bile olabilir! Bahse konu ettiğim çete marifetiyle hapis yatmak da dahil tarifsiz mağduriyetler yaşamış birisi olarak benim bu haksız fiile tepki ve bu yasadışı işleri ifşa hakkımı tanıdığınız müddetçe tabii!  Sen bunları söyleme, biz bu adamın kişiliğini tanıyoruz  senin kişiliğini tanımıyoruz der ve bazı kişilerin kişiliğinden daha üstün tutuyoruz derseniz bakın işte bu olmaz. Bu durumda aklıma George Orwell‘ in Hayvanlar Çiftliği adlı eserinde “all animals are equal, but some animals are more equal than others” “Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir”  gibi motto olmuş bir söz gelir ki, bu durum son zamanlarda ülkemizd çok anlamlı hala geldimaalesef!

Yazı içinde ve yazı dizisi boyunca  yer tarih ve zaman vererek iddialarımızın somut kanıtları olmasına rağmen sayın hakimlerimizin kararlarında “içeriğinde haberin dayanağını oluşturacak herhangi bir delil veya emareye yer verilmediği “ gibi bir cümle kurabilmesi ancak yazının dikkatli incelenmemesi ile mümkün olabilir. Bu sebeple tekrar olmasına rağmen iddialarımıza dair her belgenin fotoğraflarını koyma ihtiyacı hissediyorum. Bir hâkimin, yazdığım yazılarla ilgili olarak böyle bir cümleyi yazabilmesi beni incitir. Zira hayatımda kimseye iftira etmedim. İftiracıları ifşa ediyorum. Bu ifşaatları engellenmesi sonucunu doğuracak kararları reddeder hakkımı da sonuna kadar ararım. Ancak adaletin gereği hakkın zamanında verilmesidir. Hâkimlerimizin görevi de varlık sebebi de budur. Dört yıl sonra bozulmuş veya haksızlığı tescil edilmiş bir kararın topluma ve ülkeye faydası yoktur.  Nitekim erişim engeli getirilen yazılardan ve şikayetçi Volkan TURAN’ın adını çıkarıp yeniden yayınlayacağım. Fakat bu durum Volkan TURAN’la ilgili gerçekleri değiştirmeyecek!

Sen De Öğren Nurullah

Bu belgeleri, bu işlerin arka planını sen de öğren Nurullah.

Sonuç olarak sen bir yalancı değilsen, bu anlattıkların şayet doğruysa, savcılar  görevlerini suiistimal etmiş ve   suç işlemişler.  Tekrar söylüyorum. Bugüne kadar ilgilisi sayın savcı söylediklerini tekzip edip, ÇAVUŞOĞLU bize iftira attı meslek onurumuzla oynadı iddiasıyla senin hakkında işlem talep edip gereğini yapmadıklarına  göre, bu konuda doğruyu söylediğini kabul edebiliriz!

Bahadır SAKAOĞLU Mesaj Yazdı Öyle mi?!

25 Eylül 2022 tarihli aşağıda fotoğrafı olan röportajında da diyorsun. Terör Savcısı Bahadır SAKAOĞLU bizim Vedat ORHAN’a mesaj yazdı. “Nurullah’ın bilmediği şeyler var, benim elim güçlü,  Onun sandığı gibi değil durum” dedi diyorsun ya!

İşte görevini kötüye kullanan savcılar seni böyle böyle kullandılar Nurullah!

Hiç düşündün mü?  O savcı hangi yetkiyle sana bilgi veriyor? Seni  hangi amaçla manipüle etmeye çalışıyor?

Ben anladığımı söyleyeyim. Sen rektör konusunda kullanıldığını fark edip ileri, geri konuşarak biraz dönüş yaptığında sayın terör savcısı, Vedat ORHAN vasıtasıyla sana mesaj gönderiyor! Suç işleme pahasına yapıyor bunu!

Sen yediğin haltı fark edip kıvırmaya başladığında savcı seni kendi için tehlike görerek Vedat ORHAN’ın telefonundan mesaj gönderiyor ve  seni önceki yürüdüğün çizgide yürümeye ikna etmeye çalışıyor!

Sen hala anlamadın mı?

Kendine Sorsan Çözeceksin!

Yahu ben kimim ki devletin savcıları gizli soruşturmalar hakkında bana bilgi veriyor?  Devam eden gizli (!)  bir soruşturmada,     3-4 ay önceden görev başındaki rektörü ve belediye başkanını alacaklarını bana neden söylüyorlar,   sorularını kendi kendine soruversen işi çözeceksin!

Bu savcılar ne zaman benim ABİM OLDU diye kendine soruversen,  kafan bassa, çözeceksin!

Bir savcıya yürütmekte olduğu soruşturmayla ilgili “Peki abi o zaman kendi üzerlerini örtmek için bunu yapıyorlarsa bunun anlamı nedir?”  diye soru soramazsın.

Cumhuriyet’in Savcısı

Senin ahlakında bir sözde gazeteciye yürüttükleri gizli soruşturma hakkında bilgi vermek suretiyle abilik yapana (!) Cumhuriyet Savcısı denilebilir mi? Elbette bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değildir.

Zira gerçek savcılar ülkemizde adaletin timsali ve garantörü olan şahsiyetleridir.  Devletin sigortası olarak şerefle görev yapar, çoğu zaman mafyaların,  çetelerin ve her türlü kanunsuzun hedefi olurlar.

Bir ülkede savcılar kimsesizlerin kimsesi olduğunda devlet,  gerçekte DEVLET olur. Savcıların ülkeye hizmetleri devletin bekasını sağlar. Onun için onlara CUMHURİYET SAVCISI denir. Cumhuriyet Hâkimi diye bir kavram yoktur mesela! Bu görevi yapan şerefli meslek mensuplarına CUMHURİYET SAVCISI denmesinin manası ve önemi bu hakikate dayanır!

Bak Nurullah. Bunların içinde seni kullanan, sana bilgi veren, soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek soruşturmaları tasarladıkları istikametlere evirip çevirerek yanlış işlere karışanlar adları Cumhuriyet savcısı da olsa gerçekte Cumhuriyet’in savcısı olamazlar. Bunlar devleti örseleyen kendileri henüz farkında olmasalar da Devletin bekasını tehlikeye sokan insanlardır.  Yaşananlar bunun kanıtlarıdır ama bu böyle sürmeyecek elbette!

Dolayısıyla Nurullah,   savcıya, savcım,  sayın savcım,  savcı bey, dersin de ABİ demezsin!

Diyemezsin, dedirtmezler!

Abi dersen ne olur?

Sana alacağım dediği adamı, yani adaşın Nurullah CAHAN’ı almaz, ortada kalırsın!

Böylece yarısı gerçek dışı da olsa bilgi sızdırma  amacına uygun olarak savcı,  seni kullanır.  Bizzat sana, rektör ve benim aleyhime FETÖ isnatları yaptırtır ve kamuoyu oluşturtur. İşin sonunda böyle iyot gibi açığa çıkarsın!

Anlayabildin mi?

Doğrusu bunu anlamaya o günlerde psikolojin müsait değildi. Bindiğin dolmuştan inmen mümkün değildi. Bundan sonra sana düşen aldığın bu çok özel(!)   bilgiler çerçevesinde bana ve rektöre FETÖ’cü diye saldırıp, operasyon olduğunda da biz zaten söylemiştik ayağıyla büyük gazeteci pozları vermekti.

Öyle de yaptın zaten!

Nitekim bu kumpasın gerçek planlayıcıları Belediye basını bile saldırmadan önce sen, Üniversiteye ve bize saldırıyordun ÇAVUŞOĞLU!

Özden ÖZGEN’i kullanarak kurduğunuz tezgahın 4 Aralık 2014 tarihli olduğunu sana tekrar hatırlatayım! Sakın tamamen masum olduğunu, istemeden kullanıldığını filan iddia etme! En başından itibaren rektör için düşünmesen bile benimle ilgili özel bir kahpelik tasarımının içindeydin?

Bil ki, seni kullanan savcılar öncelikle TCK 285’de ifade edilen Soruşturma ve Kovuşturma İşlemlerinin Gizliliğini İhlal suçunu işlediler. 285/1 madde 1-3 yıl arasında ceza öngörür. Şayet bu suç 285/4 maddesinde tarif edildiği gibi kamu görevlisi tarafından, görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmişe ceza yarısına kadar artırılır, der yasalar!

Daha örgütlü suç kısmına girmedim.

Yasayı çiğneyen savcı olur mu Nurullah?

Olursa ona Cumhuriyet’in savcısı denir mi Nurullah?

Senin gibi sözde gazeteci ve siyasetçinin olduğu yerde böyle savcılar da oluyor maalesef!

Güzel ülkemin makûs talihidir.  Üzülmemek elde değil.

Hadi şimdi koş abilerinin yanına..!

Haysiyet Cellatlığında Dibi Bulmuştun

Hatırla Nurullah, 17 Ağustos 2016’da “Uşak Belediye Başkanı, Uşak Üniversitesi Rektörü ve Uşak İl Sağlık Müdürünün istifaları bekleniyor” başlığı altındaki röportajını! Kirli kamu görevlilerinden aldığın gazla bana hakaret edip haysiyet cellatlığında esfeli safilin makamına erişmiştin!

Hatırladın mı? Ne demiştin?

Uşak Üniversitesinde kendi kadromu kurmak istediğimi, üniversiteyi karman çorman ettiğimi söylüyordun.

Hâlbuki ben bu tarihte Antalya’da çalışıyordum ve Uşak’tan ayrılalı 6 ay olmuştu.

Neden yaptın bunu?

Çünkü sen benim hakkımda işlem yapacak ve beni tutuklayacak savcılar için kamuoyu oluşturuyor,  yol yapıveriyordun!

Bir taraftan psikolojimin bozuk olduğunu iddia ediyor,  diğer yandan Kuran mealcisi olduğumu,  takip ettiğim adamın X…. olduğunu, bu kişinin çocuk livatasından yargılanmış ve ceza almış bir insan olduğunu,  söylüyordun.

Seviyen işte tam da buydu!

Livata kelimesi ağzına ve ahlakına çok yakıştı ve seviyene uygun düştü.

Adamsın ya sen!

Böyle bir cesareti nasıl buldun bilmiyorum ama bugün bu hakaretlerinin hepsini misliyle sana iade ediyorum.

Kime sorsan muhataba yapılacak böyle bir iddianın gerçekliği yoksa yaptığı iddiaların sahibine döneceğini ve onu şerefsiz kılacağını bilir.

Sen kendine bunu yakıştırdın.

Bir de çıkmış ortaya doğruyum iyi niyetliyim diyorsun.

Senin neren doğru?

Sende Yalan ve Provokasyon Yuva yapmış ÇAVUŞOĞLU

Sendeki yalan ve provokasyona yetişmek gerçekten mümkün değil.

Aradan 5-6 yıl geçmiş ve 25 Eylül 2022’deki röportajında rektör tutuklanmadan önce rektöre şunları söylediğini iddia ediyorsun:

Ali Galip ordayken senin çevrendeyken bu iş ben olmaz yani onları bir kere en azından ÖSYM o zaman çok şaibeli filan konuşuluyordu. ÖSYM de çok para kazanmaya yönelik bir işin içinde olduğu özellikle konuşuluyordu. Üniversitedeki arkadaşlar anlıyordur benim söylemek istediğimi ama netice itibariyle bir de öyle sıkıntılı bir durumu vardı. Dedim ki, en azından ÖSYM’nin başından filan bunu alacaksın filan dedim. O zaman dedim, bu işler olabilir, öbür türlü senin samimiyetine de ben inanamam dedim yani açıkçası. O da tabi açıkça Ali Galip Hoca’dan vaz geçemeyeceğini söyledi bana. E peki o zaman siz bilirsiniz ayrıldık.” Dedikten sonra devamla;

“İşte birkaç gün sonra hocayı aldılar. Tahmin ettiğimiz gibi, öngördüğümüz gibi. Ve ben çıktım. Dedim ki yani burada tabii savcının elinde ne var ne yok çok bilmiyorum, çok bilmiyorum ama burada sonuç itibariyle, Eeee rektör alıyorsun ve bunu Cumhurbaşkanı henüz görevden almamış, yani rektörken görevden alıyorsun”  diyerek kumpasın içinde olmadığını, rektörün alınışında sorun olduğunu söyleyerek kendini akladığını sanıyor ve iddia ediyorsun öyle mi?

Şu ana kadar terbiye özürlü kelimelerinin yanında yalanlarını ve iftiralarını yeteri kadar saydım ve hatırlattım. Bir de Rektörle, rektörün yanında durmak için benim üzerimde pazarlık ettiğin yalanını mı söylüyorsun?

Sen kimsin?Rektörün yanında dursan ne durmasan ne?  Biri için en kötüsü senin o birinin yanında durman zaten! Zira senin yanında durduğun bir adama başka eksiklik gerekmez!

Beni ÖSYM’nin başından alması içim rektöre şart koştuğunu söylüyorsun. Aynen şöyle;  “öbür türlü senin samimiyetine de ben inanamam dedim yani açıkçası o da tabi açıkça Ali Galip Hoca’dan vaz geçemeyeceğini söyledi,” diyorsun.

Öyle mi?

Rektör senin gibi bir adamla böyle bir pazarlık yapar mı?

Senin gibi bir adama samimiyetini ispat etmek durumunda olan bir kişi mi? Nezaketinden ve tevazuundan seninle konuşmuştur. Fakat benim tanıdığım rektör, bu tür bir laf ettiğinde seni makamından kovalar. Kafayı mı yedin? Bu nasıl yalan?

Yahu yalanının da bir haysiyeti olsun bee!

Böyle desteksiz atılır mı?

Bu konuşmayı yaptıktan “…birkaç gün sonra hocayı (rektörü)aldılar” diyorsun.

Hocayı ne zaman aldılar?  22 Aralık 2016’da!

Yani bu tarihten 2-3 gün önce rektörle bu konuşmayı yaptığını iddia ediyorsun.

Değil mi?

Ben 2011-2012 tarihlerinde ÖSYM il yöneticiliği yaptım.

Üstelik ben Şubat 2016’dan itibaren karşı kurumun talebi ve kendi isteğimle Antalya’ya görevlendirmeyle gittim.  Yani rektörden bunu istedim dediğin Aralık 2016 tarihinde ben bir yıldır Uşak’ta ve üniversitede çalışmıyorum.

Sen 2016 Aralık ayında rektöre beni ÖSYM görevinden al dediğini iddia ediyorsun.  Öyle mi?

Uydur uydur söyle…

Özün sözün adamlığın bu!

Yalan senin ruhunda yuva yapmış Nurullah.

Bitmiyor iftiraların,  İddiana göre;  ÖSYM görevini yaparken hakkımda şaibeli filan konuşuluyormuş da ÖSYM de özellikle para kazanmaya yönelik bir işin içinde imişim de üniversitedeki arkadaşlar senin ne söylemek istediğimi anlamışlarmış da! 

Öyle mi?

Bu iftiraların şerefsizlik değil mi Nurullah?

Kim bu seni anlayan üniversitedeki arkadaşlar?

Ne imiş para kazanmaya yönelik işler?

Ne tür bir hastasın sen?

Şaibeli olan ne imiş?

Çamur at izi kalsın taktiğiniz bana işlemez.

Terbiyeni takın diyeceğim ama bunun da mümkün olmadığını biliyorum Nurullah.

Cesaret iftiradan korkmamaktır der hayatı tecrübe edenler.

Bil ki, ben iftiradan da korkmam.

Hadi oradan.

Ne Demek Kuran Mealcisi? 

Bak ÇAVUŞOĞLU!  Dinle diyanetle ilgili saçma sapan fikirler beyan ettiğine birkaç kez şahit olmuştum. Sonunda geldin bu noktadan da bana sataştın.

O zaman genel kültürünü biraz yükseltelim.

Bak burası çok önemli!  İyi takip et!

İfadelerinden anlaşıldığına göre din işlerinden de anlıyorsun!

Benim mürşide ihtiyacım olduğunu tespit edecek kadar büyük bir din ukalasısın!

Madem böyle hissediyorsun ben söyleyeyim sen dinle de, ilmin artsın!

Bu bölümde ironi yok, sana senin seviyeden hitap da yok.

Zira din ve iman işleri ciddi işlerdir. Oyun ve eğlence değildir ve şakaya gelmez!

Bak Nurullah,  Arapça bilmeyen biri Arapça kelimeleri telaffuz etmeyi ve bunu makamla söylemeyi öğrenerek Kuran’ı anlamış olmaz!

Şöyle düşün! Türkçe ve trafik kurallarını bilmeyen birine trafik kurallarını yüzlerce kere Türkçesinden okutarak ve Türkçe cümlelerin telaffuzunu ezberleterek trafiğe salsak ne olur?   Ya ölür, ya öldürür, ya sakat kalır, ya sakat bırakır!  Böyle bir durumda karayolunda hangi felaketler olursa, İslam ülkelerinde de aynı felaketler yüzyıllardır oluyor!

Bu sebeple kendine mürşit arayanlar ve bulanlar her an badelenme, eşlerini,  kızlarını koruyamama ve kendi kız çocuklarını bile pedofili hastalarına teslim etme tehlikesiyle karşı karşıyadır! Sen de bu anlayışın kurbanlarından olduğun için mürşit derdinde ve peşindesin!

Tehlikeli sularda yüzüyorsun!

Ayrıca sen gerçekte rant davasına düşerek üç kuruluşluk dünya hayatını tercih etmiş bir kişisin.   Eski belediye başkanı Ali ERDOĞAN’a ve sonraki belediye başkanına Atapark çay bahçesini size vermediler diye  düşmanlık eden dahası FETÖ isnat eden bir adamsın.  Dostluğunun da düşmanlığının  da sebebi ve sonucu  menfaatin!

Bulduğun mürşit iyi niyetli bile olsa sana ne ediversin?

Bak Nurullah! Allah’ın insanlara gönderdiği mesajın iletilmesi, bu mesaja muhatap olanların dillerine çevrilmesine ve anlaşılmasına bağlıdır.

Biz bu Kuran’ı anlayıp kavrayasınız diye Arapça okunan bir mesaj yaptık”(Zuhruf-3) Diyor Allah! Biz Kur’an’ı senin dilinle kolay anlaşılır kıldık ki günahtan sakınanları onunla müjdeleyesin ve inatla direnenleri de onunla uyarasın!” (Meryem-97)  Diyor Allah! “ Eğer biz bu Kur’ân’ı yabancı bir dilde indirseydik, onlar kesinlikle, “Âyetlerinin açıklanması gerekmez miydi? Bir Arap’a yabancı bir dille söylenir mi?” diyeceklerdi. De ki: “O, inananlar için bir yol gösterici ve gönüllerine şifadır. Kâfirlerin kulaklarında ağırlık vardır ve Kur’ân onlara kapalıdır; sanki onlara uzak bir yerden sesleniliyor.” (Fussilet-44) Diyor Allah!

İşte bu ayetler mucibinde Allah’ın kullarına koyduğu sınırları evrensel ahlaki ilkeleri öğrenmek isteyen her toplum,  kendi dilinden yani mealden Kuran okumak ve öğrenmek zorundadır.

Ülkemizde de Arapça bilmeyenlere evrensel mesajın iletilmesi için Kuran’ın dilimize çevrilmesi ve anlaşılır kılınması şarttır.  Bu 1200 yıl önce bile biliniyordu ama cehaletin sözcüleri ve maymunları bu karanlığı günümüze taşıdılar maalesef.

Örneğin içinde yaşadığımız toplumun mezhep imamı Ebu Hanife’nin “İster Arapça bilsin isterse bilmesin, herkes Kur’an’ın kendi dilindeki çevirisiyle namaz kılabilir!”  dediğini,  anadilde ibadetin bir hak olduğunu da öğren bu vesileyle!   Bu konu hicri 1-2. Asırda yaşamış büyük bir alim tarafından çözülmüş ama o günkü aydınlık bugüne taşınamamıştır maalesef.

Bu büyük alime atıfla mezheplerinin Hanefi olduğunu söyleyen bir takım cemaat ve tarikatlar,   Kuran’ın Türkçe mealini okumayı müntesiplerine yasaklamıştır. Bu ülkede ve bu çağda, öğretim üyesi sıfatı taşıyan geleneksel anlayıştaki bazı zihni karanlık kişiler de,  meal okumak cinayettir gibi cahilane sözler sarf ederler.  Müslüman üstelik Hanefi olduğunu iddia edenler  adına ne yaman bir çelişki! Değil mi?

Bu çelişkilerinin farkında olmayanlar Allah’ın emir ve yasaklarını Kurandan öğrenmek isteyenleri senin gibi hafife almak veya etkilerini azaltmak amacıyla MEALCİ diye bir kavram üretmişledir.

Onlara göre  “Kur’an’ ı kendi dilinde anlayarak okuyan kişi dinden çıkar!

Kİ KESİNLİKLE DOĞRUDURKuranı anlayarak okuyanlar onların dininden çıkar, şirkten kurtulur ve tam manasıyla Müslüman olur inşallah. Ve böylece din tüccarlarının her türlü istismarından kurtulur ve yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’a kul olurlar,  yani özgürleşirler!

Hani sen bana demişsin ya mürşide ihtiyacı var diye. Benim Kuran’dan öğrendiğim, irşad edenin,  ıslah edenin ve doğru yola eriştirenin Allah olduğudur.

Resulün dahi insanları doğru yola eriştiremeyeceğini çok iyi bilirim Nurullah.

Sen ve sen gibilerin Mealci yaftasıyla karaladıkları Müslümanlar Kasas Suresi 56 ayette Allah’ın Resule hitapla tüm inananlara “Sen sevdiğini doğruya iletemezsin. Dilediğini doğruya ileten sadece ALLAH’tır. Doğruya ulaşmayı hak edenleri en iyi bilen de O’dur.” Dediğini bilir.

Kuranı anlamadan okuyarak Müslüman olduğunu zanneden senin gibi adamlar mürşit/veli vb sıfatlı kerametleri kendilerinden menkul ölümlüleri kurtulmak için kendilerine vesile yapmaya eğilimlidirler. Maide 35’de “Allah’tan sakının ve ona yakınlaşmak için vesile/vesileler arayın” ayetini çarptırtarak kendilerini Allah’ın elinden kurtaracağını düşündükleri ölümlü bir veli/mürşit arayışına çevirmişlerdir. Hâlbuki ayete bağlanan cümle, cihattan, bu yolda çaba göstermekten bahsetmektedir.  Yani Allah yolunda yapılan her türlü çalışma, Allah’a yakınlaşmanın vesilesi olarak tarif edilmiştir.

Allah’ın vahyini anlayarak okuyan, senin Mealci diye nitelendirdiklerinin çoğu şirk ehlinin bu numaraları yutmazlar!  Onlar;

“İyi bilin ki saf ve katışıksız din Allah’a aittir. O’ndan başka birtakım evliya/otoriteler (dunihi evliya’e)  edinenler: – Biz onlara, başka bir maksatla değil sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz derler. Allah, onların aralarında tartıştıkları konularda hükmünü verecektir. Zira Allah, hiç bir yalancı nankör kâfiri yoluna kabul etmez.”  (Zümer 3),  ayetini bilirler.

Sen söyle Nurullah? Bu ayete muhatap olan kendine evliyadır, velidir, mürşittir, şudur budur arar mı?

Vazgeçtim. Sen söyleme! Zira sende akıl mantık muhakeme maalesef amuda kalkmış!

Bak Nurullah, Allah, Yunus 18’de Allah’a karşı yalan uydurandan veya O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir” diye sorduktan sonra bu zalimlerin özelliğini şöyle verir. “ Bilesiniz ki suçlular asla iflah olmazlar. Allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: “Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler. De ki: “Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.”

İşte bu ayet mucibince, Kuranı anlayarak okuyan iman sahipleri, kendilerine Allah’tan başka şefaatçi aramazlar. Şefaatçilerinin bu dünyadaki iyi ve faydalı amelleri olduğunu bilirler.

Sen kendine mürşit ara ve cehaletinde boğul.

Seçim senindir ve bence hiçbir mahzuru yok!

Ancak cehaletini tezahür ettirdiğin saçma sapan fikirlerini de kendine sakla. Bizim anlayışımız üzerinden manipülasyon yapıp ıslah edici numaralarıyla ortalıkta dolaşma.  Hele hele bizim yanımıza yamacımıza hiç yanaşma!  Bizim gibiler bozguncuların ıslah ediciyiz diye saçmaladıklarını, önce Allah’ın bizlere ilettiği uyarılarından (Bkz. Bakara 11) sonra da gözlemlerinde bilirler.

Ben Sana Ne Yaptım Nurullah?

Gerçekten çok merak ediyorum.

Ben sana şahsen ne yaptım?

Benimle ilgili tertibe 4 Aralık 2014’de Ankara’da Özden ÖZGEN’le yaptığın görüşmeyle çok önceden başladığın için soruyorum.

Sana ne tür bir zararım dokundu da livata kelimesiyle aynı cümle içinde ismimi zikrederek alçaklıkta sınır tanımadan akla hayale gelmez iftiraları bana atabildin? Ahlaksızlığının tezahür ettiği  dilinin pisliği bana yapışır mı sandın?

FETÖ’cü dedin, galiz hakaretler ettin, kendi insanlık onurunu ayaklar altına alacak fiillerin içine girdin. Gerçekten sebebini bilmiyorum ve mantıklı bir sebep de aklıma gelmiyor.  Ama beni zerre kadar tanımadığından da eminim.

Bak Nurullah! Ben sadece Müslümanlardanım.

Başka sıfatım yok. Kuran okurum. Elbette anlayarak okurum. Kuran kulak eğlencem değil! Fakat sen bunları anlamazsın.  Kötü bir insansın. Kötülükte sınır tanımayarak, tüm hadleri aşarak ve bu konular üzerinden bana zarar vereceğini düşünerek din diyanet konularına  da bodoslama girdin.

Neden?

Çünkü böyle bir itibar suikastını yaptığında sana aferin diyecek kirli kamu görevlileri ve sözde dini çevreler vardı! Bunların seni taltif edeceklerini ve onların etkili olduğu toplum nezdinde itibarımı yerle yeksan edeceğini düşündün.

Anladım da! Ben o çevrelerde hiç  itibar aramadım ki Nurullah!

Ben, “ALLAH sana bir zarar dokundurursa O’ndan başka onu ortadan kaldıracak yoktur. Senin için bir iyilik dilerse de, O’nun lütfunu geri çevirecek yoktur. Kullarından dilediğine bunu verir. O, Bağışlayandır, Rahimdir.”(Yunus-107) Ayetine iman etmiş biriyim.

Bana ne yapabilirler?  Hangisi yolumdan alıkoyabilir? Bana onların sağlayacağı itibar itibarsızlıktır!

“…Onur ve yüceliğin tümü Allah’ındır.” (Nisa  139)  Ayetini işitin mi Nurullah.

İşittiysen iman ettin mi?

Sırf beni karalamak için hayatım boyunca hiç karşılaşmadığım, cemaatine dâhil olmadığım,  kim olduklarını bizzat tanışarak bilmediğim,  genel kimlikleri hakkında basından bilgi sahibi olduğum, sadece kitaplarından tanıdığım bir adamla ve yapıyla beni ilişkilendirip birilerini livatacı ilan edip  neyi ispat ettin?

Lağım fareliği mesabesine indirilmiş bir seviyeye nasıl cevap verilebilir Nurullah?

Hatırladın mı yaptığın bu seviyesizliğini?

İnternetten kaldırtmadım. Duruyor orada söylediklerin!

Hâlbuki sen de  (ki hakkımda mürşide ihtiyacı var demenden belli) beni tanıyan tüm arkadaşlarım ve öğrencilerim de bilirler ki Ali Galip BALTAOĞLU hiç bir hocanın, ruhbanın,   cemaatin, vakfın, derneğin vb. kuruluşların müntesibi değildir.

Hele din adına kimsenin peşine takılacak bir adam hiç değildir.

İnançları buna izin vermez!

O günlerde kendini dev aynasında görüyor desteksiz atıyordun.

Ama abartma kendini bence!

Senin piyasada iş yapma çapın ve potansiyelin bu Nurullah!

Gazeteciliğin de bu!

Adamlığın da bu!

Elbette biliyordum. Bütün bunlar senden değildi.

Sen sahibinin sesiydin!

Bazı kravatlı eşkıyaların haysiyet cellatlığı yapman için sana yol verdiğini anlamadığımızı düşünmedin inşallah

Verilen görevi yaptın.

Kopya Konusu Üzerine Ne Biliyorsun ÇAVUŞOĞLU

25 Eylül 2022 tarihli sözde röportajında Özden ÖZGEN’i tanımadığın yalanını savurduğun bağlamda ne demiştin.

Hatırla;   “….Efendim Çavuşoğlu da demiyor, gazeteci Nurullah diye bahsediyor hatta. Eeee isim geldi bana işte efendim benim başıma gelen işin sebebini anlattı gibi bir şeyler söylüyor. Ve diyelim ki kopya şeyle ilgili bir şeyler var. Anladığım kadarıyla konuyla bizim çok ilgimiz yok. Bildiğimiz konular değil bahsedilen konular.”

Özden ÖZGEN’i tanımadığın ve bilmediğin gibi kopya meselesi de senin bildiğin konulardan değil!

Öyle mi ÇAVUŞOĞLU?

Yalancının….

Biraz geri dönüp beraber hatırlayalım mı?

Yukarıda fotoğrafını sunduğum 17 Ağustos 2016’da röportajını hatırlıyor musun?   Çektiğin videon linkte duruyor.  Orada bana isnatla şunları söylemiştin:

Akademisyenlerin yabancı dil sınavında kopya çekildiğini, kopya çekilmesine göz yumduğumu, sonrasında kopya çektiler diye soruşturma açtığımı, bir de üstelik işin içine başka isimleri katarak soruşturma açtığımı, burada kumpas kurulduğunu ve bu kumpasın arkasında benim olduğumu iddia ediyordun.

Nereden biliyordun Nurullah?

Sana bu bilgileri kim sağladı? Kopya olayının başrolündeki arkadaşın Volkan mı?

Bu olayı ben anlatayım ve belgeleyeyim de öğren istersen.

Volkan TURAN, Üniversitede yabancı dil sınavında bir kopya olayına karıştı. Sınava giren bir aday rakibi olarak sınava giren başka bir adayın iki ayrı adayla birlikte  (eski rektörün eşi) kopya çektiğini söyleyerek rektörlüğe bir şikâyet dilekçesi verdi. Üniversite idaresi doğal olarak ve mecburen şikâyet edilenler hakkında soruşturma başlattı. Volkan TURAN, eski rektörün eşi A.Ş. ve bu arkadaşlara kopya veren O.Ö adlı bir iktisatçı arkadaş soruşturma geçirdi. Ayrıntısını bilmiyorum ama sanıyorum bir aşamadan sonra soruşturmayı YÖK üstlendi. Bunu sonucunda da bu kişilerin kopya çektikleri YÖK’ün yaptığı soruşturma neticesinde tescil edildi.

Ülkenin içine girdiği FETÖ belası Volkan TURAN’ın bu tür  iftiralarla çeteleşmesine fırsat verdi. Fırsat bu fırsat diyerek soruşturmadan sorumlu gördüğü rektörü ve beni suçladı ve kaos ortamını kişisel intikam vesilesi yaptı.  Uydurduğu yalanları basında sana dilendirtti.

Hiçbir görevim ve dahlim olmayan bir sınavda kopya çekilmesine göz yumduğum, sonra soruşturma açtığım dahası işin içine başka isimleri katarak soruşturma açtığım üniversite personeline kumpas kurduğum iftirasını bizzat sana söyletti.

Nasıl oluyor bu Nurullah?

Böyle bir isnadın, iftiranın mantığı var mı?

Ali Galip ne sıfatla ve ne yetkiyle soruşturma açacak?

Müstahdemlikten gazeteciliğe ve siyasetçiliğe terfi ettiğin için mi iddialarının saçmalığını göremiyorsun!   Yoksa kafan iyiyken mi röportaj yapıyorsun?

Sınav salonunda değilim, jürisinde yokum, soruşturmayı yürüten ben değilim, bu süreçleri, idare eden kişilerin üzerinde amirlik görevim ve vasfım söz konusu değil. Sınavın süreçlerine dair herhangi bir şekilde bir fonksiyon icra edecek yetkim de yok.

Nasıl bir mantıkla bu isnatları bana yapabildin?

Tam bir deli saçması.

Mürşit Arayan Atatürkçü Nurullah!

Bu çapınla gittin CHP’den de siyaset yapmaya kalktın. Kendine ve başkalarına mürşit ararken bir de Atatürkçülük yaptın hatırlıyor musun?

Hâlbuki Atatürk “Efendiler, ey millet biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz” demişti değil mi?

“Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, delalettir.” Demişti diye hatırlıyorum!

Yanlış mı biliyorum Nurullah?

Dinini bilmiyorsun,  Atatürkçüyüm diye ortalıkta dolaşıyor, Atatürk’ü de tanımıyorsun! Şu sıralar da İyi Partiden siyasetle ilgilenmiş ve kapı dışarı edilmiş bir vaziyette ortalıkta ağlayıp duruyorsun.   Dahası Uşak’ta tiyatro oynamaya devam ediyorsun. Oynadığın komedi senin açından trajediye dönüştü bunu da fark etmiyorsun!

Neyse Konumuza dönelim.

Senin kopya olayıyla ilgili uydurduğun konuların içeriğini ben de bilmiyordum ve bilmeme de imkân yoktu. Ama sen her nasılsa biliyor ve basında bangır bangır bağırıyor aleyhimize kamuoyu oluşturuyordun.

Volkan TURAN’ın Ahlakını Bana İsnat Ettin!

İftiralarınız sonuç vermedi. Hakkımda yapılan soruşturmada KYOK kararı verildi. 6 yıl sonra ben de bu konuların gerçeğine vakıf oldum Nurullah!

17 Ağustos 2016’da sen hezeyanlarda bulunuyor,  ben de bu adam ne diyor diye şaşkınlıkla seni izliyor, aklından zorun olduğuna hükmediyordum.

Bak dosyadan çıkan bir belgeyi buraya koyuyorum.

Bu Volkan TURAN’a ait bir dilekçe örneği.

Üniversitede TURAN ve yanında iki kişi kopya soruşturması geçirmiş ve ceza almış. Volkan bu ceza haksız bir ceza diye Manisa İdare Mahkemesine dava açmış. Davayı da kaybetmiş. Fakat bu dava dolayısıyla dava konusu tüm sınav kâğıtları ve evrakları Volkan’ın eline doğal olarak geçmiş.

Daha sonra Volkan oturmuş, sınav kâğıtlarını incelemiş,  şikâyet olmadığı için haklarında soruşturma açılmamış diğer üç arkadaşını ihbar etmiş!

Evet, Volkan TURAN üç arkadaşının sınav kâğıtlarının bilirkişi tayini ile incelenmesini, yardımcı doçentlik kadrolarının iptalini 28.08.2012 tarihli dilekçeyle YÖK’ten talep etmiş.

Kopya çeken sadece biz değiliz, ben kâğıtları inceledim bunlar da kopya çekmiş demiş!  Gereğini yapın ve bu adamların kadrolarını elinde alın demiş! Ayrıca sonuçtan beni yazılı olarak bilgilendirin talebinde bulunmuş.

Bu talep üzerine YÖK Denetleme Kurulu bu arkadaşlar hakkında da soruşturma yapmış ve kopya çekildiğine karar vermiş, kadrolar iptal edilmiş, maaş farkları da kendilerinden tahsil edilmiş.

Volkan TURAN’ın ihbar edip mağdur ettiği kişilerden biri de, daha sonraki dönemde amansız bir hatalığa duçar olup Rahmeti Rahmana kovuşmuş olan çok sevdiğim bir kardeşimdi.  Bir gün bana “Abi,  Volkan TURAN çok tehlikeli bir adam, ekibiyle birlikte her yerde senin ismini zikredip bizi sana karşı kışkırtmaya çalışıyor,  bizi senin şikâyet ettiğini söylüyor. Kendileri dolap çevirip senin üzerine atmaya çalışıyorlar.  Bizi de saf zannediyorlar ya, gücüme gidiyor.” demişti.

Bilen biliyordu yani Nurullah!  Üstelik o kardeşim de bu belgeleri görmemişti. Ama benim kahpelik yapmayacağımı bilirdi.

Olay bu!

Ben bu olayın neresindeyim?

Bak bu kopya soruşturmasına dair belgeler FETÖ soruşturması dosyasından çıktı. Ben bu kopya soruşturmasının FETÖ ile ilgisini kuramadım sayın savcılar nasıl kurmuş bunu da anlamadım!

Ama senin yaptığın yayınlarla ilgisini kurdum Nurullah.

Bak Nurullah!

Üniversitede kopya çektiler diye soruşturma açtığımı, bir de üstelik işin içine başka isimleri katarak soruşturma açtığımı ve burada kumpas kurduğu mu söylemiştin ya!

Kim kurmuş kumpası gördün mü?

Kim, arkadaşlarının soruşturma geçirip ceza almasına sebep olmuş anladın mı?

Sen Volkan TURAN’ın eylemini ve ahlakını tuttun bana isnat ettin vicdansız!

İşin içine başka isimleri katan, arkadaşlarını ihbar ederek ceza almalarına sebep olan kimmiş Nurullah?

Haber kaynağın ve arkadaşın Volkan TURAN, seni doğru bilgilendirmemiş ve kendi arkadaşlarını ihbar fiilini benim yaptığıma seni inandırmış!

Meğer arkadaşlarını ihbar ederek soruşturma başlatan ve soruşturmanın başka isimlere yayılmasını sağlayan kişi arkadaşın Volkan TURAN’mış!

Şahsen bizimle ilgili FETÖ/PDY soruşturma evrakları içine girmeseydi benim bu soruşturmayla ilgili hiçbir konuyu ve belgeyi bilmem mümkün değildi

Bu soruşturma sırasında Volkan kendine yakın arkadaşları örgütleyip kendilerine tarafımdan kumpas kuruduğumu da iddia etmişler. Fakat muhtemelen YÖK soruşturmacıları Volkan’la birlikte toplam üç kişiyi şikâyet eden müşteki adayın ifadesini alıp ( bu kişi şu anda Kütahya Dumlupınar üniversitesinde Doçent olarak görev yapıyor) olayın bana isnat edilen saçmalıklara dair mesnetsizliği anlamış ki, bana herhangi bir soru sormadılar. İfademi bile talep etmediler!

Neticede:

Çok kahpelik gördüm hayatta.

Ama böylesi az bulunur be Nurullah…

Ne diyeyim.

Gerçeklerin er ya da geç açığa çıkma diye bir huyu var.

Savcılar Adına Konuşmayı Seviyor ÇAVUŞOĞLU!

Herkesin saçmalama hakkı vardır ama kimsenin kimseyi lekeleme hakkı yoktur Nurullah.

Kendince yorum yapıyor kendini aklamak için saçmaladıkça saçmalıyorsun!  25 Eylül 2022 tarihinde yaptığın sözde röportajda benim rektörün adamı olduğumu fakat üstüme düşen vazifeyi yapmadığımı, rektörün uğradığı haksızlıklara kendinin sahip çıktığını iddia ediyorsun!

Bak Nurullah! Sanıyorum rektöre neler ettiğini,  hangi iftiraları attığını sana yeterince hatırattım. Aynaya bak da biraz utan. Ayrıca benim Rektörün adamı olduğumu söyleyerek kendince çıkarımlarda bulunuyorsun.

 

Bak Çavuşun oğlu. Ben hayatım boyunca ne rektörün ne de bir başkasının adamı olmadım. Benim felsefemde erkek adamın adamı olmaz!

 

Ben bir dava ve ahlak üzere bu hayatta yürümeye çalışan bir insanım ve kendi çapımda hakkı söylemeye hakka şahitlik ederek bana verilen ömrü tamamlamaya çalışıyorum.   Egemenlere boyun eğme gibi bir huyum ve ahlakım yoktur. Bu nedenle zor bir hayatım oldu ve en basit özlük haklarımı bile firavun müsveddesi bazı idarecilerden yargı yoluyla ve hukuk zoruyla aldım.

 

Şu kadarını bil yeter!  Tek başına kalsam da yolumdan dönmem. Mazlumun dostu zalimin hasmıyım ve Rabbimden duam bu yolda bana güç ve sabır vermesi,   ayağı kaydırmadan bu hal üzere emanetini almasıdır.

 

Son röportajında bana kendince hainlik yakıştırıyor Rektöre hainlik ettiğimi, rektörü savunmak için FETÖ’cü bir sitede yazı yazdığımı,  iddia ediyor, savcılar adına tıpkı 2016’daki gibi konuşmaya devam ediyorsun.

 

Zor anlaşılan Türkçenle aynen şöyle diyorsun;

 

 “… FETÖ’cülükten yargılanan birisi, öbür tarafta FETÖ’cülükten yargılanan birisinin internet gazetesinden savunulsa ne olur, savunulmasa ne olur? Yani o gün için belki yargıya geçmedi daha ama sonuçta o günkü şartlarda da dönemin başsavcısının bakış açısı o ki, bence bu dönemin başsavcısının bakış açısı da o olabilir. Yani buraya şaibe ile bakılıyor olabilir. Hala da yargıları sürüyor. Bildiğim kadarıyla o arkadaşların da her ikisi suçlanıyor ayrıca bi de…

 

İşin gücün provokasyon ve mesnetsiz iddialarla insanları lekelemek olduğu için, kafana göre insanları ve hatta kamu görevlilerini lekelemekten çekinmiyorsun!

 

Utanmadan sıkılmadan bana ve Kazım ŞEN’e  hâlâ FETÖ isnat ediyorsun.

 

Biliyorum, sen gazetecilik rekabeti nedeniyle Kazım ŞEN’i ve bazı meslektaşlarını kıskanırsın. Ama bu rekabet hissin insanlara iftira atmaya ve lekelemeye kadar varıyorsa hastalık düzeyinde sorunların olduğunu kabul etmelisin.

 

Sen kimsin savcılar adına konuşmaya devam ediyorsun?

 

O dönemin savcısının bakış açısı o imiş.

Yani bizi FETÖ’cü görüyormuş!

 

Bu dönemin başsavcısının bakış açısında böyle olabilirmiş!

Yok ya…!

 

Bu cesaretin içtiğinden mi kaynaklanıyor yoksa idraksizliğinden mi?

Bu zekâ düzeyiyle kendini çok mu uyanık sanıyorsun?

Fikir beyan edeceğine soruver be ÇAVUŞOĞLU?

Savcılar senin abin oluyor ya!

Hadi varsa yiğitliğin git sor bakalım!

2016’daki başsavcı ve üst düzey savcılar benim ABİMDİ bu sebeple yakinen biliyorum, Ali Galip’i Kazım ŞEN’i FETÖ’cü olarak görüyordu, sizin bu konudaki görüşünüz nedir be abi diye sor istersen?

Şu haline güllelim mi ağlayalım mı?

Gerçekten bilmiyorum ama  FETÖ isnat edecek adama o iddiasını yediririm Nurullah!

 

Önce şunu öğreneceksin Nurullah. O dönemin başsavcısının beni nasıl gördüğünün önemi yok. Benim onu nasıl gördüğüm önemli!

 

Zira ben yazarım. Üstelik gerçekleri yazarım. Bak yazmışım da! Tarih 16 Mayıs 2017:  https://www.baltaoglu.net/ah-savcim-ah-ne-yaptin-sen.html

 

Bak Tarih 1 Nisan 2018:

(https://www.usak.tv/usak-bassavcisi-mustafa-gumus-vakasi-makale,194.html)

 

Bu yazılar 4,5-5,5 yıldır orada duruyor. Tekzip edilmedi.  Orada seni manipüle eden başsavcı vekili abinin (!)  FETÖ bağlantılarını da terör savcısının çevirdiği kumpas operasyonlarını da yazmıştım.

 

İstersen bir daha oku Nurullah.  Benim bakış açım da bu!

 

Üstelik bu görüşümü, bağlantılarıyla, delilleriyle, tarih, yer ve zaman vererek yazmışım.

 

Delille,  bilgiyle ve belgeyle iddia edeceksin.  Kirli kamu görevlilerinin aleti olan senin gibiler bu konularda fikir beyan ediyorum diye çirkef kusarsa, o kustuğunuz çirkefi size  yedirmek fikir namusu ve ahlakın gereğidir.

 

Dolaysıyla tekrar söylüyorum. Birilerinin bana FETÖ/PDY isnat etmesinin önemi yoktur. Ama ben birileri hakkında FETÖ/PDY irtibatı ve iltisak tespit etmiş ve bunu zikretmişsem bu ülkenin FETÖ/PDY ile mücadelesinde önemli bir veridir.

 

Utanmadan bu dönemin başsavcısının da bakış açısı bu olabilir diyorsun. Haddini aşıyor,  geçmişteki bazı savcılardan aldığın cesaretle bütün savcıları abin gibi görme alışkanlığını sürdürüyorsun.  Sen ve senin gibi adamların savcıların ismini ağzına besmeleye alması gerekiyor. Sen bu saatten sonra olsan olsan savcıların yasal işlemlerinin konusu olursun!

 

Sen bir mücrimsin Nurullah. Ahlaksızlığın ve şımarıklığın lüzumu yok.

 

Ayrıca kullanılan bir adamsın ve kullanıldığını biliyorsun. Bugün artık kumpas sürecine katkıların iyice açığa çıktığından paniklemiş ve pisliğine, kamu görevlilerini de ortak edebilir miyim diye manipülasyon yapıyor, namuslu kamu görevlilerini de zan altında bırakıyorsun.

 

Benim bunlara karnım tok.

 

Bu ülkede FETÖ iltisaklıların FETÖ ile ilgisi olmayan muhataplarını FETÖ’cü ilan etmesi,   Para Tanrısı Mamon kullarının da namuslu insanları hırsızlıkla ve yolsuzlukla suçlaması bilinen suçlu taktiklerindendir.  Uşak’ta bunların envai çeşidini gördük,  gözlemledik.

 

 

Sonuç olarak;

Cesaretinize akıl sır ermiyor!

Dön de bir geçmişine bak Nurullah.

Ne içiyorsan veya çekiyorsan azalt!

Kafan iyiyken röportaj yapma.

 

Yeter mi?

Yetmezse, söyle de hatırlatma tedavisine devam edelim.

 

Bundan sonra bu ülkede zerre hukuk varsa şayet, hesap vereceğin mercii Türkiye Cumhuriyeti Savcılarıdır Nurullah.

Ben de takipçisiyim.

Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.

Seni içten bir tövbeye davet ediyorum. Allah sen ve senin gibileri ıslah etsin. Islah etmeyecekse kahretsin.

Sorumsuzlukta ahlaksızlıkta ve lüzumsuzlukta üstünüze yok.

Ne diyeyim başka…

2023 yılının ülkemize milletimize ve tüm insanlığa hayırlar güzellikler mutluluklar  ve bereketler getirmesini Yüce Yaradandan temenni ediyorum.

 


Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.